7 Aralık 2010 Salı

Suriye Gezisi Notları (23 Ekim-2 Kasım 2010)

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın vasıtasıyla bir Fransız arkadaş grubuna takılıp kapsamlı bir Suriye gezisi yapma şansını yakaladım. Bu geziye ait izlenimlerimi ve çektiğim bazı fotoğrafları burada paylaşmak istedim. Her ne kadar blogun ana teması ile hiç bir ilgisi olmasa da bunları paylaşabileceğim başka mecra olmadığı için burada beğeninize sunuyorum.
Geziyi bizim gezi planımıza uygun bir kronolojide sunmayı planladım ve öyle de yaptım. Hadi buyurun...

                                                                                                  
                                              Şam Emeviye (Umayyad) Camisi

23 Ekim 2010: Sabah 7:00 uçağı ile İstanbul Atatürk Hava Limanı Şam Uluslararası Havaalanı uçuşumuza başladık. Şam'a indiğimizde saat 08:55'ti. Şam Havaalanı bizim Kayseri Havaalanından belki az büyükçe ama daha eski bir havaalanı. Bu arada bunca seyahat ederim ilk kez bir ülkeye girişte bavulların X-ray cihazından geçirildiğini gördüm, ilginç...  Eğer bireysel bir şekilde seyahat ediyorsanız; Şam Havaalanı'ndan şehre taksi ulaşımı sadece bir şirket tarafından sağlanıyor ve fiyatı değişken :)). Biz ilk indiğimizde Saydnaya'ya -Şam'ın kuzeyinde 40 km. mesafede- 80 dolar karşılığı Suriye poundu (1 USD yaklaşık 46 SP ve 1 Euro 64 SP ediyor) talep ettiler. Havaalanının dışına çıkıp biraz dolanınca aynı şirketin kapıdaki değnekçisi önce 60 dolar sonra 50 dolar istedi. Saydanaya Şam'dan yüksekte nispeten daha yeşil ve Hıristiyanlar açısından çok önemli olan Bakire Meryem Kilisesi ile ünlü bir kasaba. Bu kilisede Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın sürekli yağ sızdıran ve sızan yağın mucizelere neden olduğuna inanılan ikonası kilit altında tutuluyor. Kilise MS 500'lü yıllarda İmparator Justinianus tarafından yaptırılmış.
     
                                                                           
                                Dharkam Boutros’un İnci Dükkanı                                 

24 Ekim 2010: Bugün tüm gün eski Şam'ı gezdik. Suriye Ulusal Müzesi mutlaka gezilmesi gereken ve Suriye topraklarında yaşamış uygarlıkları göz önüne seren bir müze. Ancak eski ve çok iyi bir sunumu yok açıkçası. Daha sonra Bab Şarki (doğu kapısı)'den başlayarak eski şehri gezdik. Bab Şarki'den başlayan ve eski adı Via Recta olan-şu anda adı Mithat Paşa Caddesi-  cadde sizi sağa sola ayrılan sokakları ile eski şehirde her yere ulaştırıyor.  Hemen sayılabilecek uğrak yerleri başta muhteşem Emeviye (Umayyad) Camisi olmak üzere Hamidiye Çarşısı, Al-Azeem Sarayı, Selahaddin Eyyubi Türbesi ve Türk Hava Şehitliği. Bunlar birbirine 5'er dakikalık yürüme mesafesindeler. Emeviye (Umayyad) Camisi Şam'daki en görkemli eser 705 yılında yapımına başlanmış ve özellikle ana giriş kapısı süslemeleri ile muazzam. İçinde Hazreti Yahya'nın (Vaftizci Yahya) başının bulunduğuna inanılan türbesi ile hem Hristiyanlar hem de Müslümanlarca kutsal bir yer.  Caminin minarelerinden biri de Selçuklular tarafından yaptırılmış. Umayyad Camisi'nin dış (avlu)  kapısına sırtınızı döndüğünüzde sol köşede Dharkam Boutros'a (kendisini Türklere Tarkan ve yabancılara Peter diye tanıtıyor) ait inci dükkânı var. Özellikle bayanların ya da eşlerine armağan almak isteyen beylerin mutlaka uğramasını tavsiye ederim. Fiyatları gerçekten uygun ve çeşit bol... Onun hemen sol tarafında 100 metre ileride Hamidiye Çarşısı (adı burayı yaptıran ve onartan 1. ve 2. Abdülhamid'den geliyor) var. Burada girişin 200 metre kadar aşağısında sol tarafta Suriye'nin en ünlü dondurmacısı Bektaş (Baktash) Dondurma ve tatlıcısı buluyor. Dondurmaları fena değil tatlıları bizimkilerin yanına yaklaşamaz. Denemekte fayda var... Emeviye Camisi'nin hemen sol tarafında Selahaddin Eyyubi türbesi ve ilk Türk hava şehitlerinin mezarları var. Bab Şarkı'nin hemen sağ tarafındaki ilk sokaktan gidildiğinde Saint Ananias'ın evi ve kilisesine ulaşılıyor. Saint Ananias Hristiyan tarihinde çok önemli yeri olan ve Hristiyanlığı yaygınlaştıran kişi olarak sayılabilecek Saint Paul'u vaftiz eden kişi ve bunu bu kilisede yaptığına inanılıyor. Kilise MS. 1. yüzyıla tarihleniyor.
Akşam Via Recta üzerinde yemek yedik. Yemekler güzel ancak içecekleriniz de dahil mutlaka her şeyin fiyatını sorun (vergi dahil olarak) çünkü sonradan o fiyat vergi hariçti v.s. gibi açıklamalar duyup şaşırabilirsiniz.

                            
                                                     Crac De Chevaliers

25 Ekim 2010: Bugün sabah Şam'dan hareket edip akşam Latakya (Lazkiye)'ya ulaşacak şekilde erkenden yola çıktık. Hedefte Crac de Chevaliers ve Tartus var. Crac de Chevaliers 11. yüzyıl sonu ve 12. yüzyıl başına tarihlenen bir Haçlı Kalesi ve çok iyi korunmuş. Kalenin önünden devam edip 200 metre kadar gittiğinizde çok iyi panoramik fotoğraf alabileceğiniz bir mevki var, öneririm. Kale çok iyi organize olmuş ve kendi su kaynakları ile yiyecek saklama sistemleri olan bir kale. Yapılırken uzun süreli kuşatmalara dayanacak şekilde planlanmış. Gerçekten de Selahaddin Eyyubi bu kaleyi kuşatmasına rağmen alamadan Selahaddin Kalesine devam edip orayı ele geçirmiş.
Tartus ve Latakya Suriye'nin Akdeniz kıyısındaki liman kentleri. Tartus Kilisesi Hıristiyanlar açısından önemli, şu anda müze olarak kullanılıyor. Tartus ancak vakit bol ise görmenizi önereceğim bir yer; eski şehrin deniz tarafından güzel resim vermesi ve kilisesi dışında ilgi çekici bir yönü olduğunu düşünmüyorum. Latakya büyük bir Akdeniz kenti. Caddeleri hareketli, sahile inen yollardan birinde modern bir restoranda yemek yedik, sahiplerinden biri iyi Fransızca konuşan genç bir bayandı. Latakya'da kaldığımız otel Suriye'de konakladığımız otellerin en kötüsüydü, bizim Aksaray-Laleli civarındaki otellerimize benziyor. 

26 Ekim 2010:
Sabah erken kalkıp Ugarit'e vardık. Ugarit Latakya'ya 20 km. mesafede Finikelilerin başkenti olan kent. M.Ö. 3. ve 2. bin yıllar arasında çok önemli bir merkezmiş. İlk alfabenin ve müzik notalarının kullanıldığı yer olarak dünya tarihinde önemli bir yeri var. O dönemde tüm dünya ile ticaret gemileri aracılığıyla büyük bir ticaret ağı kurmayı başarmışlar, hatta Kristof Kolomb'dan 2000 yıl önce Amerika kıtasına ulaştıkları iddia ediliyor. Brezilya sahillerinde Ugarit Alfabesi ile yazılmış ve 12 erkek ve 3 kadının gemi ile karaya çıktıklarını bildiren bir taş bulunmuş. Bu arada Suriye'de özellikle kuzeyde her yerde nar suyu sıkılıp tezgahlarda satılıyor, çekinmeden içebilirsiniz. Suriye'de 950.000 kök nar ağacı bulunmaktaymış. Ugarit Harabeleri'nin kapısında bile 2-3 yerde satılıyor.
Ugarit'ten yola çıkıp Suriye Alpleri diyebileceğimiz dağları aşıp Salahaddin Kalesi'ne vardık. Selahaddin Kalesi Crac de Chevalier'e göre daha kuzeyde, daha büyük ama daha az korunmuş bir Haçlı kalesi, vakit varsa görmekte fayda var.
Buradan Apamea'ya geçtik. Apamea halen kazı çalışmaları süren ve özellikle M.S. 2. yüzyıl civarında çok önemli olan bir merkez. Şu anda sadece yaklaşık 1200 sütun bulunan ana caddesi açığa çıkarılmış ancak o bile etkileyici. Kıyaslamak açısından söyleyeyim Efes'in ana caddesi 1800 metre uzunluğunda.. Gece Hama'da güzel sayılabilecek eski bir konaktan dönüştürülmüş bir butik otelde kaldık. Hama çok tutucu bir yer ve oteller dahil hiç bir yerde içki satılmıyor.
                   
                                                   Su Değirmenleri -Hama

27 Ekim 2010: Sabah Hama'da küçük bir şehir turu yaptık. Hama tarih öncesinden bu yana su değirmenleriyle ünlü, gerçekten irili ufaklı(en büyüğünün çapı 20 metreden fazla) çok sayıda değirmen var. Ayrıca Hama Suriye'de dokumacılığı ile de ünlü, fiyatlar göreceli ucuz ancak kaliteleri tatmin edici olmayabilir. Hama'da yola çıkıp Halep'e doğru kuzeye çıkmaya başladık. Yol üzerinde Murat Paşa Hanı'nda bulunan Al Ma-arra Mozaik Müzesi'ne uğradık. Mozaikler gerçekten etkileyici, yerde bulunan ve gayet iyi durumdaki bir tanesini adımlarımla ölçtüm; yaklaşık 20 metre uzunluğunda ve 3 metre genişliğindeydi!!! Burada özellikle Herkül mozaikleri ve aslanın ceylan avlamasını betimleyen mozaik çok etkileyici. Hama ile Halep arasında Bizans döneminden kalma ve özellikle 9. yüzyıldan başlayıp her yüzyılda ortaya çıkan büyük depremlerden etkilenerek terk edilmiş şehirler var; Ölü şehirler-Dead Cities. Sergilla bunların içinde büyük ve iyi korunmuşlarından biri. Özellikle otel-hamam kompleksi ve lüks villası ile görülmesinde fayda var. Al-Bara ise M.S. 8. yüzyıldan 1970'li yıllara kadar kullanılmış ve halen iyi durumdaki zeytinyağı üretim tesisi ve Bizans döneminden kalma piramit mezarlarıyla görülmeye değer. Gece Halep'e ulaştık ve Hristiyan bölgesi El-Jedidah'taki eski Bağdat Tren istasyonunun yakınındaki Park Otel'e yerleştik. Otel oldukça iyi ve temiz. Üç gece kalacağız ve ilk gece için yakındaki Cordoba Restoran'a gittik Mekanın sahibi Hırak isimli Ermeni bir gençti ve Kilis'ten göçmüşler. Hırak çok iyi Türkçe konuşuyor ve ticaret için sık sık İstanbul'a geldiğini söylüyor. Halep'te yaklaşık 200-250 bin Hristiyanın yaşadığını öğreniyorum Hırak'tan. Yönetimin Hristiyanları kolladığı ancak aralarında yönetimin Hristiyanların hayatlarına Hristiyanların da politika ile yönetime karışmaması gibi bir yazılı olmayan anlaşma olduğunu hissine kapıldım sohbet sırasında. Restoranda yemekler Suriye'nin genelindeki iyi restoranların hepsinde olduğu gibi iyi ve göreceli olarak ucuz.  
                                                        Halep Kalesi

28 Ekim 2010:  Bugünü Halep şehir turu ile geçirdik. Halep deyince ilk akla gelen yer Halep Kalesi. Halep Kalesi kısmen yapay bir tepe üzerinde (şehirden yaklaşık 50 metre yüksek) kurulmuş ve yarı Eyyubi yarı Memluk yapısı diyebileceğimiz bir eser. Özellikle bir iyi-kötü şans betimlemesi olan at nalı işlemeli kapıları benim çok hoşuma gitti. İçinde ayrıca saray, büyük ve küçük camileri ile görülmesi gereken bir Unesco Dünya Kültür Mirası. Kalenin hemen önünde birçok kervansaray var,  bugün için çoğunda turistik eşya satan dükkanlar var. Kaleye sırtınızı döndüğünüzde 100 metre ileride sağda Halep'in en büyük çarşısı (kapalı çarşı) aşağıya doğru uzanıyor. Burada baharat, takı ve özellikle Halep Sabunu (zeytinyağından) satılıyor. Halep sabununun içerdiği zeytinyağı oranına ve yaşına göre fiyatı değişiyor. Ben kilosu 300 Suriye poundu (yaklaşık 5 euro) ve 450 suriye poundu olan iki tür sabundan aldım. Açıkçası alacak (hele Türkiye'den gidiyorsanız) çok fazla bir şey de yok. Kapalıçarşının sağ tarafına doğru sokaklardan Halep Umayyad (Emeviye) Camisi'ne ulaşılıyor. Şam Umayyad Camisi ile aynı dönemlerde yapılmış ve başlangıçta aynı boyutta iken sonra küçültüldüğü söylenen ona göre çok daha sade tek minareli bir cami Halep'teki. Halep'in Hristiyan Mahallesi güzel ve butik otellerle, iyi restoranlarla bezeli. Biri açıkçası beni büyüledi, Dar Zamaria pek çok eski evin birleştirilmesinden oluşturulmuş bir otel, içinde güzel bir restoranı da var. Yemekler Halep'te de güzel ve bizim damak zevkine yakın. Tüm Suriye'de masada mutlaka iyi bir humus oluyor.
29 Ekim 2010: Bugün St. Simeon Kale/Kilisesi ve Ain Darra tapınağını ziyarete ayırmıştık. St. Simeon 5. yüzyıldan kalma ve Hristiyanlık için önemli bir merkez. Eski dönemlerde Hristiyanlar için haç yolunda önemli bir uğrak yeriymiş. Bir birleştirici kilise olarak kabul edilirmiş; gerçekten de içinde tüm haç tipleri (Latin, Roma, Malta, Grek v.s.) duvarlara işlenmiş. Kilise aslında 4 ayrı kiliseden oluşuyor ve ortasında St. Simeon'un üzerinde ibadet ettiği ve konuşma yaptığı sütunun bir kısmı hala duruyor.  Biraz ileride vaftizhanesi var. St. Simeon Türkiye sınırına 20-30 kilometre mesafede. Kale olarak adlandırılması çok sonraları Haçlılar döneminde etrafının surlarla çevrilerek kaleye dönüştürülmesi yüzünden.
Ain Darra tapınağı ise muhtemelen geç dönem Hititler'den kalma ve M.Ö. 1000-800 yılları arasına tarihleniyor. Özellikle tepeye çıkar çıkmaz sizi karşılayan ve sanki dün yapılmış gibi duran büyük aslan heykeli ile tapınağın girişindeki Tanrı'nın ayak izleri çok etkileyici.
30 Ekim 2010: Bugün Halep şehrinden güneydoğuya doğru giderek Suriye yarı çölünü geçerek Palmyra'ya ulaştık. Yolda Esat Baraj Gölü'ne de uğradık. Özellikle Halep'in doğusunda toprak çok verimli ve birçok da petrol kuyusu var. Palmyra çölün girişinde bulunan, özellikle M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda zirveye çıkmış bir ticaret kenti. Meşhur kraliçe Zenubia'nın şehri. Şehre biraz yukarıdan bakan Arap Kalesi'nden çok güzel görünüyor. Bu kaleden çölde batan güneşi izlemek ve fotoğraflamak da güzel.
         
                                                              
                                   Palmyra (Arap Kalesinden Görünüm)

31 Ekim 2010: Geceyi Palmyra Dedeman Hotel'de geçirdik Suriye'de kaldığımız en büyük ve aynı zamanda en pahalı otel. Suriye'nin hiç bir yerinde kahve için 5 euro istememişlerdi. Palmyra özellikle Bel Tapınağı, tiyatrosu ve sağlı sollu çok sayıda sütun ile- tetrapilona ulaşan- başlangıcında Septimus Severus zamanına tarihlenen zafer takı olan caddesi ile ama hepsinden daha önemlisi etkileyici kule ve yer altı mezarları ile nefes kesici. Bell Tapınağı bu coğrafyada o döneme ait (MS. 1. yüzyıla tarihleniyor) en büyük ve en önemli tapınak olarak kabul ediliyor. Çok büyük ve ortasında o dönemde kutsal rahiplerden başkasının giremediği kutsal tapınağı (içindeki 30 ton civarında gelen mermer tavana dikkat!!!) ile mutlaka görülmeli. Mimar ve inşaatçıların özellikle avludaki köşe sütunlarına dikkat etmelerini öneririm. Mezarlar ise tavan süslemeleri, her bir katta adeta raf sistemi ile çok sayıda insanın gömüldüğü ve her mezarın o insanın maskı ya da daha büyük heykelleri ile kapatıldığı etkileyici yapılar. Maskın üzerinde ayrıca ölülerin isimleri, 'üzgünüz' gibi ifadeler de bulunuyor. Palmyra Müzesi'ni de görmek gerekiyor. Özellikle mumyaları ve mezar başları ilgi çekici.
1 Kasım 2010: Bugün Palmyra'dan ayrılıp Suriye'yi güneybatıya doğru geçip Maalula'ya ulaştık. Maalula Hz. İsa'nın konuştuğu ve dua ettiği dil olan Arami Dili'nin halen konuşulduğu 3 köy'den biri. Şam'a 40 km. uzaklıkta ve ilk gördüğümde içimden 'Kapadokya çok benziyor' dedim. İlk yasal kilise olan St. Sergios ve St. Bakhos kilisesi ile ilk Hristiyan azize olarak kabul edilen St. Takla (St. Claire)'nın mezarı da burada. Geceyi
Saydnaya Sheraton'da geçirdik.  
                                                              Maalula

2 Kasım 2010: Bugün Şam'ın 120 km. kadar  güney batısında bulunan ve dünya'nın en iyi korunmuş Roma tiyatrosu olarak kabul edilen Busra tiyatrosunu görmek için yola düştük. Şam'ın güneyinde 4-5 adet yeni kurulmuş özel üniversite var ve yol bunların arasından geçiyor. Biraz ilerisi Ürdün. Toprak burada da inanılmaz verimli. Busra Tiyatrosu çok etkileyici, merdivenlerden aşağıya ilk baktığımdakine benzer bir hissi Afrodisias Hipodromunu ilk gördüğümde de hissetmiştim. Sanki 5-10 yıl önce terk edilmiş gibi. Çevresi daha sonra Eyyubi döneminde surlarla çevrilip kaleye dönüştürülmüş.  M.S. 2. yy. 'dan kalma ve görülmesi gereken bir yapı. Akşam eski Şam'ı  ziyaret ettik Emeviye camisi ve Via Recta arasında kalan Hristiyan mahallesi hareketli, nargile kafeleri ve restoranları ile ışıl ışıl. Sabah 05:30'da İstanbul'a dönüş başladı.

Son söz; Suriye'nin mutlaka görülmesi gereken (özellikle tarih ve arkeoloji ile ilgiliyseniz) bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Güvenli, ulaşımın ve yeme-içmenin ucuz, konaklamanın ülkeye göre pahalı ancak makul olduğu bir yer. Tarihi yapıları bize göre daha iyi korunmuş. İnsanın bireysel olarak da gidebileceği ve 1 haftada belli başlı tüm yerleri rahatça gezebileceği bir ülke. Biz biraz fazla kaldık siz bize bakmayın...



3 yorum:

  1. teşşekkürler dostum emeğine sağlık verdiğin bilgiler çok işime yaradı

    YanıtlaSil
  2. Suriye planlarım için çok yardımcı oldu. Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Palmyra (Arap Kalesinden Görünüm)
    muhteşem.....

    YanıtlaSil