20 Ekim 2010 Çarşamba

Çok Üzgünüm Ama Çok

Çok üzgünüm ama çok. Bu topraklarda tıpkı Uğur Mumcu'yu, Ahmet Taner Kışlalı'yı ya da Hrant Dink'i barındırmadığımız gibi bir güvercini daha tutamadık bünyemizde, sahip çıkamadık Frank Rijkaard'a. Şimdi yerine şahin mi şahin biri geliyor. Çok ama çok üzgünüm, tek tesellim Frank Rijkaard ve Johann Neeskens'in ölmeden bu topraklardan ayrılıyor olmaları...
Benim de futbol ve taraftarlıkla ilgili içimdeki son kırıntılar da ufalanıp gidiyor galiba...
Hoşçakal Rijkaard ve Neeskens, burada bulunup futbolumuza değer kattığınız ve çabalarınız için teşekkürler. Bu topraklarda en azından hala güzel atasözlerimiz var : altın yere düşmekle pul olmaz...

12 Ekim 2010 Salı

Başarısızlığa Kılıf Yetmedi mi?

Dün geceki Azerbaycan maçı sırasında ve sonrasında yaşananlar bana 'artık yetmedi mi?' dedirtti. Rıdvan Dilmen bir çok kez sahanın kötü olduğunu ve kendisinin de çıkıp zemini incelediğini, beğenmediğini söyledi. Bugün Fanatik Gazetesi'nin maç başlıklarından biri 'zemin çok kötüydü' şeklinde. Servet ise maç sonrası 'çok talihsiz bir  gol yedik' dedi.

Şimdi bu maç sonrası adam olana sormazlar mı ; 'Bu sezon başından bu yana İnönü Stadı'daki maçlar, Bucaspor-Galatasaray ve Karabük-Galatasaray maçları Premier League'i andıran zeminlerde oynandı da biz mi görmedik' diye? Ya da Servet'e sormak lazım ' Belçika maçında yediğimiz goller ve kulüp takımlarımızın yediği goller birbirinin karbon kopyası şeklinde duran top sonrası geliyorsa talihsizlik bunun neresinde?' diye.

Bir sorunu çözmek için önce doğru soruyu sormak lazım; 'Biz neden her maça Almanya ya da İspanya gibi (sakat ve cezalılar dışında) aynı onbirle başlayıp maçta kollektif bir çaba sergileyemiyoruz?' --aslında cevap sorunun içinde-.
Ya da daha basitçe 'saha bir bizi mi etkiliyor ve talihsizlik hep bizi mi buluyor?'. Ya da değeri 100 milyon euroya yaklaşan bir grup insan sahaya çıkıp nasıl böyle bir şey-kusura bakmayın buna futbol diyemiyorum- sergileyebiliyorlar.

Lütfen bırakalım ' biz iyi bir takımız' ve 'günümüzde olduk mu herkesi yenebiliriz' safsatalarını, profesyonel takım sporlarında gününde olmak diye bir kavram olamaz. Takım olmak bir organizasyon ve ortak bilinç oluşturma işidir. Bu da takımı oluşturan tüm bireylerin çabasını ve katkısını gerektirir. Sonuçta da gününde olmayan bireylerin perfoırmans açısından problem oluşturması en aza indirgenmiş olur. Takım sporlarında tekrarlanan hataların talih ile ilgisi yoktur ancak çalışma, yaptığın işe saygı duyma ve organize olmak ile ilişkisi vardır. Sorun hep söylediğim gibi profesyonellik kültürümüzün olmamasında. Bunu kazanmak da uzun zaman gerektirir maalesef. Bir sorunun çözümünün ilk adımı sorunun farkında olmaktır ki yukarıda verdiğim örnekler henüz o aşamada olmadığımızı gösteriyor.

8 Ekim 2010 Cuma

Arda Turan'dan Sonra Sporcu Sağlığı

Artık her ne olduysa oldu. Arda Turan Osteitis Pubis tanısı ile Almanya maçı ve sonrasında bir süreliğine futbolumuzda olmayacak. Bu konu ile ilgili pek çok şey söylendi ve yazıldı,
Arda Turan açısından bakarsak tatsız bir durum. Ama biz futbolseverler açısından ve kulübü Galatasaray açısından bakarsanız da durum aynı. Arda Turan bu ligin izlemesi en keyifli sporcularından ve kulübü için de başarı açısından vazgeçilmez konumda.

Bu aşamada durup böyle bir sorundan fırsat doğurmaya odaklanmak bence sporumuz açısından çok önemli. Yani nerede yanlış yapıldı ve neleri yapsaydık bugün farklı noktada olurduğu düşünmek lazım.

Elimizdeki bilgileri toparlarsak;
1. Arda Turan 7 Eylül 2010 tarihli Belçika maçında yediği darbeye bağlı sakatlandı, sakatlık sonrası maça devam etti.
2. Maçtan sonra yapılan kontrollerinde ayak bileğinde 2 bağda yırtık saptanarak tedavisine başlandı.
3. Ekim ayı başına kadar hiç bir antrenman yapmadı ve tedavi uygulandı.
4. Ekim ayının ilk günlerinde sahada hafif tempo koşulara başladı.
5. 2 Ekim'de Adnan Sezgin, Rijkaard, Hiddink ve Oğuz Çetin'in katıldığı bir toplantıda Arda Turan'ın sağlık durumunu konuşuldu.
6. 4-5 Ekim tarihlerinde Milli takıma katılıp takımla antrenmanlara çıkmaya başladı.
7. 5 Ekim tarihinde kasığındaki ağrıları nedeniyle antrenmanı yarıda bıraktı.
8. 6 Ekim'de Milli takım doktoru tarafından yapılan açıklama ile Arda Turan'ın sorunun Osteitis pubis olduğunu ve Galatasaray'da bilinen ve tedavisi sürmekte olan bir sorun olduğunu öğrendik. Galatasaray'a göre 3-4 hafta Milli takım yetkililerine göre 2-3 aydır süren bir sorun (??) olduğu bildirildi.
9. Hiddink yaptığı açıklamada 'eğer bugün olsa oynayamaz ancak daha 2 gün var' gibisinden bir şeyler söyledi.
10. 7 Ekim Arda Turan kamptan ayrılarak Türkiye'ye döndü ve 'açıklama yapmam yasak. Durumum yapılacak kontrollerden sonra netlik kazanacak' dedi.

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: kamuoyu ve basın herhangi bir sporcunun sağlığı ile ilgili tüm detayları bilmek zorunda değildir. Sporcunun rızası yoksa hiç kimse, buna doktorlar ve kulüp yöneticileri de dahil sporcunun sağlık durumu ile bilgi paylaşamaz, açıklama yapamaz. Yani eğer Arda Turan istememişse 'Osteitis Pubis' sakatlığı ile ilgili bilgi paylaşılmamış olabilir ve bu da tüm taraflar tarafından saygıyla karşılanmalıdır.

Yukarıdaki maddelerden hareketle ne yapılmalıydı ya cevap ararsak;
1. Arda Turan Belçika maçının 30'lu dakikalarında yediği tekmeden sonra maça devam ederek sakatlığın boyutunu büyütmüştür. Kendisi devam etmemeli etmek istese bile teknik direktör ve takım doktoru tarafından buna izin verilmemeliydi.
2. Milli takım açıklanmadan önce yapılan toplantıda Arda Turan'ın oynayamayacağı Galatasaray ekibi tarafından net bir dille ifade edilmeli, gerekirse bunun için yazılı belge sunulmalıydı. Ben bu toplantıda bir şekilde (telefonla da olsa) her iki takımın doktorlarının da bulunması gerekliydi diye düşünüyorum.
3. 4 hafta boyunca hiç saha çalışmasına katılmayan bir futbolcudan milli takımda nasıl bir katkı beklenmektedir hiç anlamadım. Spor tıbbı açısından takımla en az 1 hafta boyunca sorunsuz olarak antrenman yapmayan sporcunun maça çıkması yanlıştır. Bu hem performans hem de sakatlık açısından risk taşır. Bu anlamda Arda Turan milli takıma hiç çağrılmamalıydı.
4. Milli takıma çağrılsa bile Arda Turan sorumlu bir profesyonel olarak öncelikle geçimini sağlayan bedenini korumalı ve milli takımdan affını istemeliydi diye düşünüyorum.
5. Milli takıma katılan Arda Turan sadece hafif tempo düz koşu yaparken birden takımla antrenmana çıkmıştır ve arada bir çok basamak atlanmıştır. Hafif tempo koşu kademeli olarak tempolu koşu, sprint ve çabukluk çalışmaları şeklinde sürmeli ve ancak topla çalışmalar gibi bireysel çalışmaları sorunsuz başardıktan sonra takımla antrenmana çıkarılmalıydı.

Sorunun çeşitli tarafları ve herkesin sorumluluğu olduğu bir konu olduğunu düşünüyorum. Arda Turan'a acil şifalar ve en kısa sürede sahaya sağlıklı bir dönüş diliyorum.  Tüm bu yaşananların sporcunun daha profesyonel bakış açısı kazandığı, sorunun paylaşılması ve bilgi akışında ki problemlerlerin aşıldığı, sporcu ve takım yöneticilerinin sakatlık ve iyileşme süreçleri hakkında daha çok bilgi sahibi olup spor tıbbına daha saygılı olduğu bir döneme vesile olması en büyük isteğim.  Umarım bu sorundan gerekli dersleri alır ve bunu bir fırsata çevirecek adımları hep beraber atarız.