tag:blogger.com,1999:blog-8892826683584219222024-03-05T07:24:12.206-08:00Sporcu Sağlığı ve Sağlıklı SporSporcu Sağlığı ve Sağlıklı SporM.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.comBlogger29125tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-29983676989620870102013-05-17T07:10:00.000-07:002013-05-17T07:27:06.046-07:00Match Fixing and Racism In Turkish FootballTurkish Football (soccer) is passing through hard times since July of 2011. Some of major actors of professional Turkish Football were arrested and accused for match fixing. After nearly a year of trial Aziz Yıldırım, president of Fenerbahce SK and several others are charged and waiting for the appeal order. During all these period Turkish Football Association had carried out their own investigation and judgement procedure; finally concluding that 'there have been attempts of match fixing but none of them were successfull' and none of the clubs were sentenced. Most of the Turkish Super League Clubs attempted to trivialize the facts and supported the Turkish Football Association to spoil the code of laws and they succeeded. Now, after nearly 2 years form the beginning, most of fans, except Fenerbahçe and few others, are unhappy about the current situation and seeking for justice.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpRkDsjPi1xnUPhOBGFUHtZX9xW-BEnWJa2zf-YGXcqInLt8T8H20MGLy57ZaidCZ5A_Jw_BTPMziA7xzY-TTzZtY8L-a3BZwiN8TlHemClbTptEErec3zzGuRO4t3MGQMh3hmCUkfpNQ/s1600/fft104mm2303462.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" pua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpRkDsjPi1xnUPhOBGFUHtZX9xW-BEnWJa2zf-YGXcqInLt8T8H20MGLy57ZaidCZ5A_Jw_BTPMziA7xzY-TTzZtY8L-a3BZwiN8TlHemClbTptEErec3zzGuRO4t3MGQMh3hmCUkfpNQ/s320/fft104mm2303462.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
Last weekend before the 'Fenerbahçe SK-Galatasaray SK' Derby Match at the Fenerbahçe Stadium several Fenerbahçe fans pointed bananas to Galatasaray players, Didier Drogba and Emmanuel Eboue. A day after the match Fenerbahçe SK officials have organised a press conference and declared that the fans in the above picture were pointing the bananas to Fernando Muslera, and were not in an act of racism. Only an hour later new pictures were released to social media, invalidating their arguement. <br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGdBgESjQ1TPdNaQ1QTuRwt4HFdmIcLFwOONR9PUTy_k-5M1eMS4B3l50LIGVLvjIgKodDABJgwUXoiqlL7Y0HfbCfKCD0icMHWqocuVZFKGRoLb6c0KmuFS1rI7phNFjKXOdj4s0sEoY/s1600/fft30mm2309655.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" pua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGdBgESjQ1TPdNaQ1QTuRwt4HFdmIcLFwOONR9PUTy_k-5M1eMS4B3l50LIGVLvjIgKodDABJgwUXoiqlL7Y0HfbCfKCD0icMHWqocuVZFKGRoLb6c0KmuFS1rI7phNFjKXOdj4s0sEoY/s320/fft30mm2309655.jpg" width="300" /></a></div>
<br />
<br />
Now the Turkish authorities, including the Turkish Government- as Turkey is a candidate of 2020 Olympics- are trying to ignore and trivialize this disgusting racism action. <br />
<br />
I believe match fixing, racism and doping are the three poisons of the soul of sports. The Turkish Football Association and professionnal football clubs should stop pretending as 'three monkeys'.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-69205390933047377392013-04-15T23:44:00.001-07:002013-04-16T04:22:39.491-07:00Aşil Tendon Kopması ya da Ayıyla Kavga Etmek'Maçın son 3 dakikasına girilirken ve Warriors oyuncusu Harrison Barnes tarafından savunulurken Bryant yere düştü. Bryant dönüp Barnes'a bacağına vurup vurmadığını sordu ve 'hayır vurmadım' cevabını aldı. Bryant büyük bir sakatlık olduğunu o anda anladı' ESPN<br />
<br />
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük basketbolcularından biri geçen hafta sonunda bir sporcunun başına gelebilecek en ciddi sakatlıklardan biri olan Aşil Tendon yaralanmasını yaşadı. Üzerinden 1-2 gün geçmişti ki Galatasaray'ın milli basketbolcusu Engin Atsür de aynı sakatlığın kariyerinde 2. kez kurbanı oldu.Peki ama nedir bu Aşil Tendonu, nerededir, niye sakatlanır ve yaralanma olduğunda ne yapmalı?<br />
<br />
Aşil tendonu vücudumuzda diz ile ayak bileği arasında arka tarafta bulununan ve 3 kasın tendonlarının birleşmesinden oluşan bir 'conjoint-birleşik' tendondur. Tendon denilen anatomik yapılar kasların kemiklere yapışmadan önce liflerin daha yoğunlaşarak, sıklaşarak ve sertleşerek oluşturdukları bölümlerdir. Aşil tendonu vücudumuzdaki en kalın ve en güçlü tendonlardan biridir, öyle ki yetişkin bir insanda sağlıklı bir aşil tendonu 1 tonun üzerindeki bir yüke herhangi bir yaralanmaya maruz kalmadan dayanabilir. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuIaAZRCCKJ6wwHLFGNUCDcOH_0bv4UVg5VMP50E3vnyfpMKfPPRkpoSUZgxQ5Y_eIUX3-eGwwByRResDR8NL-EHiJqUfov5fqDEfKd-AC_Os3LUbQZReP5wbVL1DerT5y3hhhGG6XEJY/s1600/imagesCAWQFSLA.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dua="true" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuIaAZRCCKJ6wwHLFGNUCDcOH_0bv4UVg5VMP50E3vnyfpMKfPPRkpoSUZgxQ5Y_eIUX3-eGwwByRResDR8NL-EHiJqUfov5fqDEfKd-AC_Os3LUbQZReP5wbVL1DerT5y3hhhGG6XEJY/s320/imagesCAWQFSLA.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Peki ama madem bu kadar güçlü ve dayanıklı, aşil tendonu neden yaralanır ya da kopar? Aşil tendonu maalesef kanlanması yani damarlar tarafından beslenmesi çok iyi olan bir tendon değildir (aslında vücudumuzdaki tendonların büyük kısmı böyledir). Bu durum bir aşırı kullanma- overuse durumunda oluşan küçük hasarların iyileşememesine ve birikerek tendonun zayıflamasına ve Bryant'ın da dediği gibi 'daha önce milyonlarca kez yapılan bir hareket' sırasında kolayca yırtılmasına neden olur. <br />
<br />
Aşil tendon yırtıklarının/kopmalarının en önemli nedeni aşırı kullanma ya da yüklenmedir. Aslında bu bile Kobe Bryant'ın sakatlık öyküsünde gayet net olarak var; yine ESPN'in verilerine göre Bryant son 1 ayda kariyerindeki en yüksek maç başına aldığı süre ortalamalarıyla oynuyordu. 28 yaşında iken maç başına 44,8 dakika süre alan Kobe Nisan ayında (34 yaşında iken) 45,2 dakika süre almaya başlamıştı. <br />
<br />
Aşil tendon kopmalarında çok nadiren öncesinde aşil tendonunda ağrı ve başka yakınmalar olur, ya da bir kısım durumda yakınmalar o kadar hafiftir ve ya geçmişte kalmıştır ki neredeyse unutulmuştur. Bu nedenle aşil tendon sakatlıklarında (tüm spor sakatlıklarında olduğu gibi) esas amaç sakatlığın oluşmasını önlemek olmalıdır. Burada da temel yaklaşım neredeyse evrenseldir:<br />
1. Egzersiz programında ani artışlardan kaçınmak; önerilen egzersizin yoğunluk, süre ve sıklık parametrelerinden sadece 1 tanesini haftada en fazla 10% arttırmaktır. Yani haftada 5 kez toplamda 200 dakika koşuyorsanız bunu bir sonraki hafta en fazla 220 dakikaya çıkarmalısınız.<br />
2. Spor yapılan zemin, kullanılan malzeme ve benzeri faktörlerde mümkün oldukça doğruları yapmak. Örneğin benim günlük pratiğimde çok karşılaştığım hatalardan ikisi koşu bantlarında eğim kullanılarak koşulması, eski spor ayakkabıların uzun süre kullanılmaya devam edilmesidir. En iyi kalite bir spor ayakkabı için bile önerilen 750-800 km mesafe koşudur. (yani sadece koşmak sıklığı ya da süresi değil, koşulan mesafe de kayıt altına alınmalıdır).<br />
3. Kişide yapısal olarak bulunan ve tendon yaralanmalarına yatkınlık sağlayan durumların düzeltilmesi; düz tabanlık için uygun tabanlık kullanımı ve esneklik azlığı için özel esneme/germe egzersizlerinin yapılması gibi. <br />
<br />
Aşil tendonu yaralanmaları/kopmaları gerçekten zorlu süreçlerdir. Tedavisi yaşlı ve sedanter (hareketsiz) kişiler haricinde daima cerrahi ve takip eden uzun bir rehabilitasyon sürecidir. Yaşlı ve kısmen hareketsiz kişilerde seri alçılama/cihazlama ile yapılan cerrahi olmayan tedavilerle de büyük oranda başarı sağlanır. Ancak cerrahi tedavide tendonun tekrar kopma olasılığı daha düşük olduğundan genç ve aktif kişilerde tedavi her zaman cerrahidir. Cerrahi sonrası 2-3 haftalık bir alçı/cihazlama sonrasında rehabilitasyon başlanır. İyileşmenin tamamlanması ve yaralanma öncesi düzeye dönüş (yapılan spora göre farklılıklar gösterir) genellikle 9-12 ay arasında zaman gerektirir. Kobe'nin dediği gibi 'ayı ile kavga edilen' oldukça uzun ve zorlu bir süreçtir ve tıpkı onun yapacağını söylediği gibi 'bırakmadan, üstünü örtmeden, kaçmadan dayanıp zafere ulaşmak' bu sakatlığı yaşayan herkesin hedefi olmalıdır.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-37740952126630019232013-03-07T03:20:00.001-08:002013-03-07T03:20:37.148-08:00Doğru Egzersiz ve Antrenmanın Temel İlkeleri<h1 style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
</h1>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Uzun süredir yazmaya ara verdiğim bloga blogun açılma amacına uygun bir konuyla tekrar işlerlik kazandırmaya çalışacağım. Daha önceki yazılarımdan birinde spor yapma konusunda 'ne kadar ve nasıl' sorularına cavap vermeye çalışmıştım. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bugün ise bu konuda daha detaya girmek ve biraz daha ayrıntı vermek istiyorum. Egzersizin ya da spor yapmanın bilinmesi gereken ve olmazsa olmaz olan ilkelerinden bahsediyorum. Bu ilkeleri madde madde sıralayıp açıklamaya çalışacağım. Bunun 'kime, ne faydası olacak?' sorusunun cevabı çok net: ' eğer bu ilkelere uyarsanız daha verimli bir spor hayatınız olur ve daha az sakatlanırsınız'.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Egzersiz;</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
1. Vücudu yüklemeli- 'Overload' ilkesi; egzersiz temel olarak yapılırken vücudun zorlandığı ve buna karşılık vücudun bir takım adaptasyonlar geliştirerek kuvvet, dayanıklılık ya da çabukluk gibi özelliklerini bir üst seviyeye taşıdığı bir süreçtir. Bu anlamda egzersizin yararlı etkilerinden yararlanmak istiyorsak egzersiz yaparken vücudu belli sınırlar içinde zorlamamız gereklidir. Vücudu zorlamayan yani kalp hızımızı ve nefes alma hızımızı arttırmayan bir aktivitenin beklediğimiz yararları ortaya çıkarması mümkün değildir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
2. İlerleyici olmalı - 'Progression' ilkesi; egzersizin vücutta ortaya çıkardığı adaptasyonlar arttırabilir ancak bu egzersizin belirli zaman aralıkları ile belli sınırlar içerisinde arttırılması ile mümkündür. Bu zaman aralıkları ve sınırları bilmek ve uymak sakatlıktan korunmak için elzemdir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
3. Özgüldür- 'Spesifiklik' ilkesi; egzersiz ile elde edilen kazanımlar büyük oranda yapılan egzersize özgüldür. Yani basketbol için en iyi antrenman yine basketbol oynamaktır. Yüzerek daha hızlı koşmayı beklemek gerçekçi bir hedef değildir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
4. Bireyseldir- 'Bireysellik' ilkesi; egzersiz yaparken beklenen kazanımlar büyük oranda bireyseldir. Diğer bir deyişle kendinizi aynı spor ya da egzersiz programını yaptığınız bir bireyle asla kıyaslamamalısınız. Bu kazanımlar ya da adaptasyonlar da yine büyük oranda genetik yapımızla ilişkilidir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
5. Geri dönüşümlüdür- 'Reversibility' ilkesi; egzersizden elde ettiğiniz kazanımlar egzersizin bırakılmasını takiben bir süre sonra kaybolur. Yani egzersiz sizi sonsuza kadar korumaz ancak yapıldığı sürece etkilidir. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
6. Değişken olmalıdır- 'değişkenlik ilkesi'; yapılan çalışmalar egzersiz ve sporun bırakılmasındaki en önemli nedenin yapılan işten sıkılmak olduğunu göstermektedir. Yapılan spor ya da egzersiz programı sıkılmanın önüne geçmek için rutinin dışına çıkmalı ve farklı,eğlenceli öğeler içermelidir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
7. Uyumlu olmalıdır- 'Adaptasyon ilkesi'; değişen şart ve ortamlara uyum gösterebilen bir egzersiz programı seyahatleriniz sırasında ya da hava yağışlı olduğunda da egzersiz yapmanıza olanak tanıyacaktır. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
8. Periyodik olmalıdır- 'Periyodizasyon' ilkesi; egzersiz programları mikro ve makro olarak ifade edilen döngüler şeklinde planlanmalıdır. Haftalık ve aylık ya da sezonluk olarak kendini tekrar eden döngüler şeklinde olmalı ve hedeflere göre bu döngüler organize edilmelidir. Örneğin; haftanın ilk 3 günü ağırlık çalışması yapan bir sporcunun 4. gün esneklik çalışması , sonrasında 5. ve 6.günlerde ağırlık çalıştıktan sonra 7. gün dinlenmesi şeklinde bir mikro döngü olabilir. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
9. Yeterli istirahat/toparlanma süreleri içermelidir- 'Reküparasyon' ilkesi; yukarıda bahsettiğim adaptasyonların ortaya çıkabilmesi için vücudun bir çok madde sentezlemesi gereklidir. Bunun içinde zamana ihtiyacı vardır. Uygun süreli istirahat bunun için şarttır. Yeterli uyku, dinlenme ve beslenme ile sıvı alımı çok önemlidir. Yukarıda bahsettiğim periyodiklik ilkesi de bu açıdan önemlidir. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
10. Uygun ısınma ve soğuma süreleri içermelidir; Egzersize başlamadan önce uygun şekilde bir ısınma süresi (kabaca 15 dakika diyebiliriz) ve sonrasında soğuma süresi (ısınma süresi kadar) egzersiz sırasındaki sakatlıkları azaltmak ve bir sonraki egzersiz dönemine vücudu hazırlamak için gereklidir.</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
11. Doğru tanımlanmalıdır; egzersiz bir ilaçtır ve tıpkı ilaç alımında olduğu gibi ne kadar, ne zaman ve ne sıklıkla yapılacağı bilinmelidir. Egzersizin tanımlanmasında 4 değişken ; egzersizin türü, sıklığı, süresi ve yoğunluğudur. Bunların her biri açık ve net olarak tanımlanmalı ve mümkünse haftalık kayıtları tutulmalıdır. Örneğin; haftada 3 kez 30 dakika orta yoğunlukta yüzme gibi.Egzersiz yoğunluğu en kolay şekilde ;</div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Maksimal kalp hızının (220- yaş) %'i olarak tariflenebilir; yani koldan alınan nabız sayısının elde edilen sayıya oranına göre tariflenir. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Örneğin; 30 yaşında bir yetişkinin maksimal kalp hızı 190'dır. Yoğun egzersiz yapmak için bu sayının 70-85%'i aralılığında kalp hızına ulaşması hedeftir, orta yoğunluk için ise 60-69% aralığına karşılık gelen kalp hızına ulaşmayı hedeflemelidir. </div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Herkese sağlıklı, uzun ve spor dolu bir yaşam diliyorum...</div>
M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-51529990307396125012012-09-25T00:47:00.000-07:002012-09-25T00:47:33.829-07:00Bozkırın Tezenesi Sustu<br />
<br />
Son 1-1,5 yılda Türk Futbol'u özelinde Türk Spor'unda ortaya çıkan ve benim midemi bulandıran iğrençlikler nedeniyle spor ve sporcu sağlığı ile ilgili bir şey yazma isteğimi büyük oranda yitirmiştim. Uzun süre sonra bloga bir şey yazmak için büyük usta Neşet Baba'nın Hak'ka yürümesini bekliyormuşum galiba.<br />
<br />
Bu sabah Neşet Baba'nın aslında uzundur beklediğim ölüm haberiyle sarsıldım. Neşet Baba bu topraklarda müziğin her alanında iz bırakmış bir büyük 'adam'dı. Bir müzik dinleyicisi olarak bana göre son yüzyılda bu topraklara 5 tane müziğin her alanına iz bırakmış, çalmış, yazmış, söylemiş büyük sanatçı geldi: Münir Nurettin Selçuk, Aşık Veysel Şatıroğlu, Neşet Ertaş, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu. <br />
Bu isimler kişiden kişiye değişebilir ama şu değişmez ; Neşet Baba gerçekten özel bir 'insan'dı, yüce gönüllü bir güzel insan... <br />
<br />
Zahidem, Yozgat Sürmelisi, Sevdan Olmasaydı da Gönüle Dolmasaydı... Hepsi öksüz kaldı, bozkırın tezenesi sustu...<br />
<br />
Allah gani gani rahmet etsin,ışıklar içinde çalsın söylesin Muharrem Usta'sıyla. Bize kattığı herşey için Neşet Ertaş'a binlerce, onbinlerce teşekkür etmesi lazım her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının. <br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-35273298325272378672011-10-26T00:29:00.000-07:002011-10-26T00:29:41.121-07:00Ne Olacak Bu Bizim HallerimizBiraz önce TNT Televizyonu'nda bir programa rastladım. Programın adı Dr. Gürkan Kubilay ile sağlık ya da benzer bir şeydi. Bugünkü programda İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Gürkan Kubilay konuğu olan Ortopedi Uzmanı Dr. Adnan Bağrıaçık ile beraber Multipl Skleroz hastalığını ve çeşitli egzersizlerin bu hastalığı nasıl iyileştirdiğini konuşuyorlardı.<br />
<br />
Konu ile ilgisi benim ekonomiye olan ilgim kadar olan sıradan vatandaş buna 'ne var?' diye bakabilir ancak kazın ayağı öyle değil. Neden mi? Anlatayım: Wikipedia'ya girip multipl skleroz yazdığınızda karşınıza 'beyin ve omurilik hücreleri etrafındaki myelin kılıfının hasarlanması ile giden ve buna bağlı geniş yelpazede belirti ve bulgularla seyreden inflamatuvar bir hastalıktır' ifadesi çıkıyor. Bu şu demek; kısaca MS dediğimiz hastalık çok sayıda nörolojik belirti ve bulgu ile seyreden ve temel olarak Nörologların tedavi ve takibinde olan bir durum. Ben bir fizik tedavi ve rehabilitasyon ve Spor ve Egzersiz Tıbbı uzmanıyım, bu nedenle MS nedir ve nasıl tedavi edilir gibi konularda bir takım bilgilerim elbette ki var. Örneğin programda bahsedilen MS hastalarında egzersiz uygulamaları konusunda programda konuşan her iki hekimden daha çok şey bildiğimi iddia da edebilirim. Ancak açık söyleyeyim kendimi MS gibi pek çok hasta ve ailesini sıkıntılara sokan bir konuda çıkıp televizyonda ahkam kesecek bilgi ve birikimde hissetmiyorum. Kendisini MS konusuna vakfetmiş pek çok uzman hekim var bu ülkede ve MS ile ilgili bir laf edilecekse onların etmesi doğrusudur diye düşünüyorum. <br />
<br />
Programda söz edilen ve Ortopedi Uzmanı Dr. Adnan Bağrıaçık tarafından bizzat gösterilen egzersizlere ve bu egzersizlerin MS hastalarını yürüttüğü şeklindeki Dr. Gürkan Kubilay'ın ifadelerine gelince... <br />
Pes diyorum ... sadece pes. Programı bir süre sonra izlemeyi bıraktım, midem ve kalbim daha fazlasını kaldırmadı. RTÜK esas bu gibi programlar için var bence, hangi programda kaç dakika kaç kuşak reklam olacağını takip için değil.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-3944520341375333992011-08-15T22:44:00.000-07:002011-08-21T23:19:29.438-07:00Futbol Düzenimiz Sarsılırken<a href="http://img2.blogcu.com/images/b/e/d/bedenegitimci/fair_play_2.jpg" imageanchor="1" style="cssfloat: undefined;"><img border="0" src="http://img2.blogcu.com/images/b/e/d/bedenegitimci/fair_play_2.jpg" /></a><br />
<br />
Uzun süredir bloga birşeyler yazamıyordum: her şey malum yasakla başladı, ha bugün ha yarın derken şike soruşturması patlamaz mı? Bu sefer de ortalıktaki toz duman yatışsın diye bekledim...<br />
<br />
Ve dün toz duman TFF'nin iddianameyi bekleme kararıyla temizlendi... demeyi isterdim ama maalesef böyle düşünmek istesem de beceremiyorum. Neden mi ? Anlatayım...<br />
Blogdaki bazı yazılardan da anlaşılacağı gibi ben Galatasaray taraftarıyım, ama olayın başından bu yana bu konuda olabildiğince adil davranmaya çalışıyorum. Kişilerin suçları kanıtlanana kadar suçsuz oldukları ve savunma hakları gibi hukuki kavramlara süreç boyunca saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Ama öte yandan kendime şu soruları sormadan da edemiyorum;<br />
1. Madem TFF ve Etik Kurulu belgeleri ceza vermek için yeterli görmediler, o zaman bu 50 küsur kişiyi Disiplin Kuruluna neye dayanarak sevk etme kararı aldılar?<br />
2. Bu lig bu şekilde başlarsa sağlıklı olarak nasıl devam eder? Statlarda ve stat dışında taraftarların karşı karşıya gelmesini nasıl engelleyecekler? Ya da sezon ortasında iddianame ve tüm delillerin ışığında kulüplere ceza verilmesi gerekirse bu nasıl yapılacak? <br />
3. Bir de şike soruşturması patladığından bu yana söylenen bir söze çok takılmış durumdayım: ' Kişilerin yaptığı kurumları bağlamaz, kişiler ile kurumları ayrı tutmak lazım.' İnanın bana bu tipik bir eyyam ya da idare-i maslahat gibi geliyor. Bunu söyleyenlere şunu sormak lazım: örneğin şike ve teşvik yaptığı söylenen Aziz Yıldırım ya da İlhan Ekşioğlu bunu Sadri Şener'in kişisel çıkarları aleyhinde mi yaptılar yoksa Trabzonspor aleyhinde mi yaptılar? Eğer kişilerin yaptığı başka bir kuruma zarar veriyorsa bu ayrımı nasıl yapabilirsiniz?<br />
4. TFF Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar'ın dün basın toplantısında söylediği bir söze de çok şaşırdım: ' Kendisini şüpheli gören kulüpler Avrupa Kupalarına şimdiden katılmayabilirler'. <br />
<br />
Bu kararlar ve ifade sonucunda ben TFF'nin cezalar için topu adalete ve mahkemelere, Avrupa kupalarına katılım için de kulüplere attığını düşünüyorum ve herkese sormak istiyorum; bu koşullarda Spor Toto Süper Lig 2011-2012 sezonunu izlemek için heyecanlanan var mı?Bence daha radikal bir karar alınıp 2011-2012 sezonu hiç oynanmasa ve futbolumuzun temiz olduğuna çoğunluk ikna olduktan sonra yeni bir sayfa açıp yola devam etsek daha iyi olurdu.<br />
<br />
Yukarıda sorduğum sorular dışında bu iş başladığından bu yana kendime sık sık sorduğum ve cevabı henüz hiç kimse tarafından tartışılmayan bir başka soru daha var, cevabını siz de düşünün:<br />
' Eğer bazı kişiler bazı maçların sonuçlarını ayarladı ise bu maçlar üzerinden iddia ve diğer bahis kanalları yoluyla maddi çıkar sağlamazlar mı?' M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-69802027248701707772011-02-16T23:35:00.000-08:002011-02-16T23:35:29.942-08:00Diana Taurasi ve Doping : Yine Yüzümüze Gözümüze Bulaştırdık<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeoyTxpfTbaQUo5NCnZo1Nu4Hi7XAlFQWBlgUK1uYcwytlgvQ1weDaAn4FxwO2mq38VNJee3TeqgYWWxmwgtLdWcECGI0_B6oMUaP-b9sICK8YYsBlEusl1cwB5y-LDWUfs8iHZIh-9Jw/s1600/diana+taurasi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeoyTxpfTbaQUo5NCnZo1Nu4Hi7XAlFQWBlgUK1uYcwytlgvQ1weDaAn4FxwO2mq38VNJee3TeqgYWWxmwgtLdWcECGI0_B6oMUaP-b9sICK8YYsBlEusl1cwB5y-LDWUfs8iHZIh-9Jw/s320/diana+taurasi.jpg" width="240" /></a></div><br />
<br />
Doğrusu ne diyeceğimi bilemiyorum. Sadece 2 ay önce idrar numunesi yasaklı madde içerdiği için tedbirli olarak ceza kuruluna sevk edilen ve kulübü ile sözleşmesi fesih edilen Diana Taurasi, Hacettepe Üniversitesi bünyesinde bulunan Türkiye Doping Kontrol Merkezi'nin 'yasaklı madde modafinil içermektedir' şeklindeki raporunu geri çekmesi sonucu temize çıktı. Okuyunca size de garip geliyor eminim, ne denir ki ???<br />
Olayın detaylarına bakınca; sporcunun ve yasal temsilcisinin test örneklerini ve raporlarını aldıkları (ki böyle bir hakları var) ve bunu başka bir WADA (Dünya Anti-doping Ajansı) sertifikalı laboratuvarında yeniden test ettirdikleri anlaşılıyor. Sonuç farklı çıkınca bu sonuçlarla WADA'ya başvurup haklarını aradıkları da açık. Sonuçta WADA'ın dönüp bizim Ulusal Doping Merkezimize senin test ölçüm ve değerlendirmende yanlış var dediği ve bizim merkezin de bunu kabul edip verdiği 'yasaklı madde kullanımı vardır' şeklindeki raporunu geri çektiği görülüyor.<br />
Kendi kendime soruyorum; ne desem diye. Pek çoğunuzun bilmediği ya da hatırlamadığı başka vukuatları da oldu bu merkezin. Bir tanesinin içinde ben de bulunmuştum, anlatayım...<br />
Bundan 5 yıl kadar önceydi Fenerbahçe Spor Kulübü'nde yüzen bir sporcunun idrar numunesinde yasaklı madde Nandrolone tespit edilmiş ve olay yine A numunesi açıldıktan hemen sonra basına yansımıştı (Diana Taurasi olayında da aynı yanlışla karşılaştık). Sonuçta o dönem Fenerbahçe Yüzme Şubesi sorumlusu benden bu konuda yardım istemişti. Yüzücü test öncesi doldurduğu açıklama formunda 'adet geciktirici' kullandığını (isim vermeden) beyan etmiş görünüyordu. Yüzücü ayrıca ısrarla ilacı kullanmadan önce Türkiye Doping Kontrol Merkezi sitesindeki yasaklı madde listesini kontrol ettiğini ve bu maddeye rastlamadığını, bunun üzerine bu ilacı aldığını söylüyordu. Sitedeki listeyi ben de kontrol ettim, gerçekten de ilacın kendisi ya da etken maddesini içermiyordu. Sonra bir de WADA Prohibited List orjinalinden kontrol edeyim deyince...<br />
Orada dehşete düştüm.İlacın etken maddesi listede vardı!!! Nasıl böyle bir şey olur diye araştırmaya başladım ve sonuçta Türkiye Doping Kontrol Merkezi internet sitesinde bulunan listenin önceki yıllara ait (yani eski ve yürürlükten kalkmış) liste olduğunu saptadık. Fenerbahçe Spor Kulübü ve sporcunun yasal temsilcisi sonuçlara itiraz etti ve yüzücü temize çıktı.<br />
<br />
Görünen bu merkezin aralıklı da olsa ciddi hata yapma potansiyeli olduğu ve daha önemlisi bu hatalar sonucunda ciddi kayıplara yol açtığı. Çalışma ortamını ve çalışanları 5-6 yıl önce görmüştüm. İşlerini doğru yapmaya çalışan, iyi niyetli profesyonellerdi. Hiç bir art niyet içinde olduklarını da düşünmüyorum (A numunesi sonuçlarının basına sızdırılması dışında !!!) ama merkezde süreçlerin işleyiş ve sonuçlandırılmasında (yani yönetsel) bazı sorunlar olduğu bu iki olayda açık seçik ortaya çıkıyor.<br />
<br />
Bir de bu olayın uluslararası kamuoyunda yansımaları ve özelde Türk Sporu, genelde ise Türkiye imajına nasıl bir katkısı olacağını düşünün. Bu konuya hiç girmek istemiyorum ancak arzu eden <a href="http://www.slamonline.com/online/other-ballers/womens/2011/02/diana-taurasi-handled-doping-allegation-with-class-integrity/">http://www.slamonline.com/online/other-ballers/womens/2011/02/diana-taurasi-handled-doping-allegation-with-class-integrity/</a> adresinden bir örneğini görebilir.<br />
<br />
Sonuçta yine bir şekilde kendi bacağımıza kurşun sıkmayı başardık, bakalım bu olayın Türk Sporu ve Türkiye Doping Kontrol Merkezi üzerinde ne gibi etkileri olacak, yaşayıp göreceğiz...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-25976906773775135112011-02-08T03:54:00.000-08:002011-02-08T04:01:11.533-08:00Tedavide Yeni Bir Renk : Kinesiotape<div style="margin-bottom: 0cm;">Kinesiotape (KT) 1970'li yıllarda Kenzo Kase tarafından Japonya da uygulanmaya başlamış bir bantlama tekniği ve son yıllarda spor müsabakalarında sıklıkla gözünüze çarpıyordur. Bugün popülerliği giderek artan ve eminim 'bu renkli bantları niye yapıştırmaya başladılar?' diye kendi kendinize sorduğunuz Kinesiotape uygulaması ile ilgili bilgi ve deneyimlerini bizimle paylaşması için fizyoterapist Çetin Sayaca'ya blogda yer vermek istedim. Buyurun... </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrLc9hYlaeLWoGwR-KAcg8BmbFuzQwiRFi1hfHR0PT__u0CqdZjjixSZ3UNBfbfIGsAuiXUzGAjBmFxMeDBifgLFfih2ujh-zOnhHOPQoFq3qHykYv6xECExUyqTySidbkuUXOsVnMjUA/s1600/kinesiotape.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrLc9hYlaeLWoGwR-KAcg8BmbFuzQwiRFi1hfHR0PT__u0CqdZjjixSZ3UNBfbfIGsAuiXUzGAjBmFxMeDBifgLFfih2ujh-zOnhHOPQoFq3qHykYv6xECExUyqTySidbkuUXOsVnMjUA/s320/kinesiotape.jpg" width="320" /></a></div><div style="margin-bottom: 0cm;">KT enine esneme özelliği olmaksızın boyunun %140' ına kadar esneyebilen özel bir şekilde dokunmuş pamuklu kumaştan üretilen bir çeşit bant. Lateks içermediğinden alerjik değil ve kumaşın özelliği nedeniyle cildin nefes almasına izin veriyor. Ama tecrübelerim doğrultusunda beyaz tenli ve teni hassas kişilerde az sayıda da olsa kaşıntı meydana gelebildiğini söyleyebilirim. Suya dayanıklıdır, yüzerken veya banyo yaparken de rahatlıkla kullanılabilir. 2-5 gün arasında etkili olabilmektedir. Yapıştırılan bant çıktığında veya çıkarıldığında tekrar uygulanamamaktadır, yeniden değerlendirilip uygulama yapılması gerekmektedir. </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">4 farklı rengi bulunan KT' in renkleri arasında bir farklılık yoktur. Tavsiyem tedavinizde size sıcak gelen ve uygulandığında daha fazla fayda sağlayacağını düşündüğünüz rengi kullanmanızdır. Örneğin; sporcular siyah tercih etmektedirler çünkü siyah gücü temsil eder ve rakiplere gözdağı verir.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">KT uygun anatomi ve uygulama tekniği dışında, sıradan bantlar gibi yapıştırıldığında herhangi bir etkisinin olmadığını gösteren bir çok çalışma vardır. Bu yüzden KT uygulanırken ''<b>neden-nereye-nasıl'' </b><span style="font-weight: normal;">sorularına yanıt aranmalıdır. Kısaca her uygulama öncesi yapılan değerlendirme sonucu uygulama yapılması bu bandın mucizesini ortaya çıkarmaktadır. Mucize dedim ama, aslında bu bant kendi başına değil, </span><b>rehabilitasyon </b><span style="font-weight: normal;">sürecinin bir parçası olarak mucizesini göstermektedir. Tedavide olduğu gibi müsabaka öncesi ve sırasında da koruyucu olarak sporcularda uygulanabilmektedir.</span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;"><br />
</span></div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheFCrtbasLVsQdtORyrknSuLz3txoNnz0DRuwaOJE8iYd1btA5smDMnEm3LEI9uq2kmZl6UKTylkvfve4u15Z2tPaYRzMpnn81MOP3Uv0RohMTDQymJeJmUdX9z3PzxwplDLn0Unepjnc/s1600/Kinesiotape.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheFCrtbasLVsQdtORyrknSuLz3txoNnz0DRuwaOJE8iYd1btA5smDMnEm3LEI9uq2kmZl6UKTylkvfve4u15Z2tPaYRzMpnn81MOP3Uv0RohMTDQymJeJmUdX9z3PzxwplDLn0Unepjnc/s320/Kinesiotape.jpeg" width="213" /></a></div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">Kinesiotape'in kullanım amaçları;</div><ul><li><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">uygulama bölgesine farkındalığı artırdığından, eklem-kas-tendon ve bağları desteklediğinden: </span><b>koruyucu,</b></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">cilt altındaki yumuşak dokuda meydana getirdiği kavitasyon ile </span><b>dolaşımı hızlandırıcı</b><span style="font-weight: normal;">,</span></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">ağrıya sebep olan maddelerin uzaklaşmasını sağlayarak </span><b>ağrıyı azaltıcı,</b></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><b>ödemi azaltıcı,</b></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><b>kas spazmını çözücü,</b></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><b>kas iskelet sistemini destekleyici </b><span style="font-weight: normal;">olarak kullanılmaktadır.</span></div></li>
</ul><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">Yukarıda sayılan amaçlara uygun olarak uygulandığı durumları ise şöyle sıralayabiliriz;</div><ul><li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">kas-tendon yaralanmaları,,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">eklem ve bağ yaralanmaları,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">bel-boyun ağrıları,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">kas spazmı,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">fibromiyalji,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">lenfödem,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">travma sonucu meydana gelen şişlik ve morarma,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">sinir sıkışmaları,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">eklem rahatsızlıkları,</div></li>
<li><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">hamilelikte görülen bacak krampları ve şişlikler. </div></li>
</ul><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">Yukarıdaki listeyi uzatmak tabi ki mümkün. Daha öncede bahsettiğim gibi ''</span><b>neden-nereye-nasıl'' </b><span style="font-weight: normal;">sorularına cevap verildikten sonra kullanımda hiçbir yan etkisi yok.</span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">Acaba kas kuvvetini artırıyor mu? </span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">Bu sorunun cevabında olumlu yönde destekleyen yeterli çalışma olmamakla beraber, </span><u><span style="font-weight: normal;">kasın kasılabilme süresini </span></u><span style="text-decoration: none;"><span style="font-weight: normal;">olumlu yönde etkilediğini gösteren çalışmalar mevcut. Bu yüzden egzersiz ile birlikte kullanımı daha verimli olacaktır. Özellikle kas ve bağ yaralanmaları sonrasında ki toparlanma sürecinde rehabilitasyon programına dahil edilebilir.</span></span></div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm; text-decoration: none;"><br />
</div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm; text-decoration: none;">Kısaca kinesiotape yaralanmadan korunmak, rehabilitasyon sürecine katkıda bulunmak için kullanılabilen bir bantlama yöntemidir. Ancak etkisini gösterebilmesi için anatomi ile uygulama tekniğin örtüşmesi gerekmektedir. Bu da ülkemizde yapılan eğitim kurslarına katılmış, uygulama bilgi ve becerisine sahip uzmanlar tarafından uygulanması ile mümkündür. </div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="text-decoration: none;">Tedaviniz renkli olsun...</span> </div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-5793184826544283892011-02-04T02:00:00.000-08:002011-02-04T04:16:17.195-08:00Spor yapın:peki ama nasıl ve ne kadar?<div style="margin: 0px;">İşim gereği spor ve egzersiz ile ilgiliyim. Gün geçtikçe daha fazla insanın spor yapmaya çabaladığını ve egzersizin yararlı etkilerinden haberdar olduğunu görmek de hoşuma gidiyor doğrusu. Ancak insanların neyi ne kadar yaptıklarında yeterli olacağını bilmemeleri gereğinden fazla para harcamalarına ve egzersiz kaynaklı sakatlıklar yaşamalarına neden oluyor.</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Spor yapmak yani düzenli olarak bir egzersize katılım tartışılmayacak pek çok faydası olan bir durum;</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><ul><li>Kanser, kalp krizi ve felç gibi bir çok hastalığın görülme riski düzenli egzersizle azalıyor,</li>
<li>Egzersiz ruh sağlığı üzerinde belirgin iyiliğe neden oluyor (stres ve anksiyeteyi azaltıcı etkisi var),</li>
<li>Kilo kontrolüne faydası var,</li>
<li>Daha kaliteli uyku sağlıyor,</li>
<li>Enerji düzeyinizi arttırıyor ve cinsellik başta olmak üzere pek çok hayat aktivitesinde iyileşme sağlıyor,</li>
<li>Yaşamınıza eğlenceli bir renk katıyor.</li>
</ul><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; margin: 0px; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJhSHpQlyPv-Xwl3eQTcJBLkMH4ZBlIHlUG1KPvkKzRV8Jmqtd2K2gATODVEJJf0ZwZ7Sl8dEsduIaAnygmW48h4JcGVupZ3Ap6Gss_BSrzB1VzZwb1cvRzUcH1uzMB6AgrgHqcDSrd3Q/s1600/choosing-exercise-equipment.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="319" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJhSHpQlyPv-Xwl3eQTcJBLkMH4ZBlIHlUG1KPvkKzRV8Jmqtd2K2gATODVEJJf0ZwZ7Sl8dEsduIaAnygmW48h4JcGVupZ3Ap6Gss_BSrzB1VzZwb1cvRzUcH1uzMB6AgrgHqcDSrd3Q/s320/choosing-exercise-equipment.JPG" style="cursor: move;" width="320" /></a></div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Egzersiz yapalım, tamam ama ne kadar ve nasıl ?</div><div style="margin: 0px;">Aslında bunun cevabını uzmanlar uzun zaman önce verdiler. 2007'de American Heart Association (AHA) ve American College of Sports Medicine (ACSM) 65 yaş altı sağlıklı yetişkinlerde egzersizin yukarıda saydığım yararlı etkilerinden faydalanmak için egzersiz önerilerini şöyle sıraladılar;</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><ol><li><b>Haftanın en az 5 günü 30 dakika ve üzeri orta yoğunlukta aerobik egzersiz,</b></li>
</ol><div style="margin: 0px;"><b> ya da</b></div><div style="margin: 0px;"><b> 2. Haftanın en az 3 günü 20 dakika ve üzeri yoğun aerobik egzersiz,</b></div><div style="margin: 0px;"><b><br />
</b></div><div style="margin: 0px;"><b> ve</b></div><div style="margin: 0px;"><b> 3. Haftada 2 kez 8-10 farklı kas grubuna yönelik 8-12 tekrarlı 1 set olarak ağırlık çalışması.</b></div><div style="margin: 0px;"><b><br />
</b></div><div style="margin: 0px;">Aslında bu kadar basit. Basit ama 'orta yoğunlukta ya da yoğun aerobik egzersiz nedir ve nasıl yapılır?' sorusunun cevabını bilmek kaydıyla. Orta yoğunlukta egzersize kalp hızını belirgin arttıran ve hafif terlemeye neden olan ancak solunumu fazla hızlandırmayan (egzersiz sırasında sohbet etmenize izin veren) tempolu/canlı yürüyüş ya da düşük tempoda kondisyon bisikleti kullanımı örnek verilebilir. Yoğun egzersize ise kalp ve solunum hızında belirgin artışa neden olan jogging (hafif tempo koşu) ya da yüzme örnek verilebilir.</div><div style="margin: 0px;">Ben çok yoğunum egzersize ayıracak 30 dakikam yok diyorsanız onun da kolayı var; 10 dakikadan kısa olmamak kaydıyla yapılan orta yoğunluktaki egzersizleri gün içinde 3-4 kez yaparak 30 dakikalık tek bir seansın gösterdiği faydayı sağlamak da mümkün. Öte yandan <b>egzersiz ile sağlık arasında bir doz-yanıt ilişkisi olduğu yani egzersizin ne kadar çok yapılırsa o kadar faydası olacağı da unutulmamalı. </b>Eğer hiç bir sağlık sorunu olmayan bir yetişkinseniz orta yoğunlukta egzersiz programına başlamadan önce bir sağlık kontrolünden geçmenize de gerek yok. Ancak yoğun egzersiz yapmayı düşünüyorsanız durum farklı; erkekler için 40 yaş kadınlar için 50 yaşından sonra spor ve egzersiz tıbbı konusunda uzman bir doktorun kontrolünden geçmek ve onun önerilerini uygulamakta fayda var.</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;"><b><br />
</b></div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; margin: 0px; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgamaAdG0kzBybm5Bo1l8THOdo5zNTtb4SjpgL4bo7L6OnkR2dCSspHk_GyZuYKH_T4vnfggBpK0CEmxPQ6zHtY4EXwX94bGy2L8BO7BTeLjIL2yQw93gBh1t6PqbvugOecQlCjpi178tc/s1600/bike.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="294" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgamaAdG0kzBybm5Bo1l8THOdo5zNTtb4SjpgL4bo7L6OnkR2dCSspHk_GyZuYKH_T4vnfggBpK0CEmxPQ6zHtY4EXwX94bGy2L8BO7BTeLjIL2yQw93gBh1t6PqbvugOecQlCjpi178tc/s320/bike.gif" style="cursor: move;" width="320" /></a></div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Bundan sonrası sebat etmek ve devamlılık göstermek... de bu o kadar kolay olmuyor. Çalışmalar gösteriyor ki spora başlayanların önemli bir kısmı spora devam etmiyor ya da gelgitlerle seyreden bir durum ortaya çıkıyor. Bunun belli başlı nedenleri sıkılmak ve sporun yararlı etkilerini gözleyememeye bağlı motivasyon kaybı.</div><div style="margin: 0px;">Bu zorlukları aşmanın da bazı yolları var;</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><ul><li>Ulaşılabilir ve gerçekçi hedefler koymak; amacın egzersizin yararlı etkilerinden faydalanmak olduğunu hep akılda tutarak basit ve kolay gerçekleştirilebilecek hedefler koyarak işe başlamakta fayda var,</li>
<li>Sevdiğiniz ve eğlenceli bulduğunuz spor ya da aktiviteleri seçip bunları dönüşümlü yaparak sıkılmanın önüne geçin ve motivasyonu yüksek tutun,</li>
<li>Egzersize başlarkenki hedeflerinizi bir kenara yazıp aralıklı bunları gözden geçirmek motivasyonunuzu yüksek tutmanıza yardım edebilir,</li>
<li>Grup aktiviteleri organize etmeye çalışın; çocuklarınızla futbol oynamak, eşinizle yürüyüş devamlılığınızı arttırabilir,</li>
<li>Kendinizi ödüllendirin; egzersiz sonrası bir keyif çayı ya da belki küçük bir kek ya da yeni bir spor ayakkabının sandığınızdan fazla faydası olabilir, </li>
<li> Egzersizi günlük rutininizin bir parçası haline getirmeye çalışın ama bazen 1-2 günlük ara verebilecek kadar da esnek olun; bazen 2 adım ileri gitmek için 1 adım geri çekilmek gerekebilir!</li>
</ul><div style="margin: 0px;">Sporun sağlık üzerindeki olumlu etkilerini hatırlamanız ve spordan uzak kalmamanız dileğiyle, unutmayın:</div><div style="margin: 0px;">'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur'.</div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-210329137864868622011-01-26T05:40:00.000-08:002011-01-26T13:57:49.985-08:00Rakamlar Üzerinden Bir Arda Turan Analizi<div style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br />
</div><div style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br />
</div><br />
Bugün çeşitli gazeteler ve internet sitelerinde 'Galatasaray'da Arda şoku' başlıklı haberler gözüme çarptı. Haberlerde Arda Turan'ın ameliyat olmadığı taraftaki kasık ağrıları nedeniyle 2 gündür doktorlar tarafından dinlendirildiği ve hafta sonu Bursaspor maçında oynamasının şüpheli olduğu söyleniyor.<br />
<br />
Biliyorum ben de dahil pek çoğumuz için kabak tadı verdi Arda Turan'ın sağlık durumu ama haberlerin altındaki yorumlar beni aşağıdaki satırları yazmaya zorladı doğrusu;<br />
Arda Turan 23 yaşında bir profesyonel sporcu ve son 5 yıldır üst düzeyde spor yapıyor. Bu yıla (2010-2011 sezonu) kadar Galatasaray'da sırasıyla 36(2006-2007), 44(2007-2008), 41(2008-2009) ve 47(2009-2010) resmi maç oynamış. Ayrıca aynı sürede Milli Takım'da 42 maça çıkmış. Yani senede en az 45 resmi maça çıkmış ve sakatlık öncesi son yılda bu sayı 55'e ulaşmış. Hazırlık maçlarını da katarsak bu sayı sezonda 50-60 maç demek. Sonuçta Arda Turan ortalama bir profesyonel sporcuya göre sezon başına daha fazla maça çıkmış ve daha fazla yıpranmış.<br />
<br />
Arda Turan'ın fiziksel yapısı açısından bakıldığında hemen göze çarpan bir özelliği var: bacakları gövdesine göre oldukça kısa. Bu <b>adım uzunluğu</b> adını verdiğimiz her adımda kat ettiği mesafenin kendi boyundaki futbolculara ve kendinden uzun futbolculara göre daha kısa olduğu anlamına geliyor. Arda Turan'ın pozisyonu icabı genellikle kendinden uzun futbolcularla mücadele ettiği bir gerçek. Özetlersek Arda mücadele ettiği futbolcu ile aynı mesafeyi kat etmek için daha çok adım atmak zorunda kalıyor.<br />
Bir de Arda Turan'ın futbol stilinden kaynaklanan bazı riskleri var; Arda tarz icabı çok yön değiştirerek ve ani hareketlenme ve duruşlarla oynayan bir futbolcu.Ani yön değiştirmeler ve duruşlar özellikle üst bacak( özellikle kasık ve arka uyluk) kaslarına ek zorlanmalar getiren durumlardır ve bu bölgelere normalin üzerinde yaralayıcı güçler bindirir.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.ataryemez.com/wp-content/uploads/2009/09/ankaraspor-galatasaray-arda-turan-01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="249" src="http://www.ataryemez.com/wp-content/uploads/2009/09/ankaraspor-galatasaray-arda-turan-01.jpg" width="320" /></a></div><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYIszEmm_dVZ2B-LOy7OwA4wmta9Ns19TmTl-fkE_ibMi8ef0tR45RYUwck5j3D5lzlCEkrWP19NCVVFqJ6bIDxjWh41SJGEoUcR18CC9AXZZNlq1ekea1b9Jg3mrEpRbH-kMK2dMBY7Hf/s320/arda+turan.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="320" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Arda Turan ile rakiplerinin bacak uzunluklarına dikkat!!!</td></tr>
</tbody></table><br />
Bunun dışında Arda Turan'ın sakatlığa yatkınlığını arttıran başka nedenleri de saymak mümkün; daha fazla sert ve kusurlu müdahalelere maruz kalması, futbol sahalarımızın durumu vs., vs.<br />
<br />
Arda Turan sakatlık öncesi son 4 yılda ortalama bir profesyonel futbolcudan hayli fazla sayıda maç oynamış, fiziksel ve futbol stilinden kaynaklanan bir takım özellikleri nedeniyle sakatlık riski artmış bir profesyonel sporcuydu ve sonuçta sakatlandı. Sporcu da insandır ve hastalanıp sakatlanabilir!!! Üstelik sakatlık profesyonel sporun içinde olan bir olgu.<br />
<br />
Dikkat ederseniz haber yorumlarında ve hemen her yerde ilk bahsedilen şeyden yani Arda Turan'ın özel yaşamından hiç bahsetmedim.Çünkü yaşadığı sakatlıkta yukarıda saydığım diğer etkenlerin her birinin en az özel yaşamı kadar ve hatta daha fazla önemli olduğuna inanıyorum. Özel yaşamının Arda Turan'ın sakatlıkları üzerinde etkisi var mı yok mu bilemem ancak bunu kendisi ve sorunla ilgilenen hekimler dışında kimse de bilmez !!!. Bu konuyu konuşup tartışmanın da kimseye bir faydası olacağını sanmıyorum.<br />
<br />
Öte yandan bana sorarsanız ' Arda Turan'ın sakatlık süreci doğru şekilde yönetildi mi?' diye, bununla ilgili düşüncelerimi de bir süre önce yazdığım 'Arda Turan'dan sonra sporcu sağlığı' yazımda bulabilirsiniz.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-41948392875375819812011-01-11T02:54:00.000-08:002011-01-11T02:54:29.171-08:00Çocuklar da Spor YaparEvet çocuklar da spor yaparlar hem de sandığınızdan daha çok ve daha zorlu koşullarda. Rakamlar gün geçtikçe daha fazla çocuğun özellikle müsabık düzeyinde spora katıldığını söylüyor. Ayrıca organize spora katılım yaşı gittikçe düşüyor, üstelik çocuklar bu süreçte giderek daha fazla yüklenmeye maruz kalıyorlar.<br />
<br />
Çocukluk çağında sporun profesyonel sporda olmayan başka sorunları var; anne ve babanın karar verici (kimi zaman aşırı baskıcı) rolü, çocuğun gelişmekte olan iskeletinin getirdiği sorunlar, kaliteli sağlık hizmetine ulaşımın son derece kısıtlı olması, sporda kullanılan malzeme ve zeminlerin uygunsuzluğu, koçların (genellikle zorunlu olarak) sağlık sorunlarında karar verici rolü oynamaları vs., vs...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-q1oTdTN3M0i2n_M0x5hbL3VJoZB2QOgZ6qszcK4TogQrKDoO4KY9YAbULZMTIrBFsVKdlk_GLik9TrOBkX65dFxI9QzMxwHw5H-BPmS_xypSH71JCGpEqYABv0usV1Qvgo9i8_yEM7M/s1600/bball_coach_bboz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-q1oTdTN3M0i2n_M0x5hbL3VJoZB2QOgZ6qszcK4TogQrKDoO4KY9YAbULZMTIrBFsVKdlk_GLik9TrOBkX65dFxI9QzMxwHw5H-BPmS_xypSH71JCGpEqYABv0usV1Qvgo9i8_yEM7M/s200/bball_coach_bboz.jpg" width="200" /></a></div><br />
<br />
Öncelikle şunu söylemek lazım: <b>çocuklar minyatür yetişkinler değillerdir. </b>Hızla büyüyen bir kas iskelet sistemleri vardır ve bu nedenle yetişkinlerde görülmeyen bazı sorunlara daha açıktırlar (örneğin spondilolisis ve osteokondrozlar)<b>. </b>Ayrıca özellikle hızlı büyüme dönemlerinde belirginleşen koordinasyon sorunları spor sakatlıklarına yatkınlıklarını arttırır. Bu nedenle çocukluk ve erken ergenlik dönemlerinde aşırı yükleyici olmaktan kaçınıp oyunun ruhuna, kurallarına ve temel atletik becerileri geliştirmeye odaklanan bir spor/egzersiz katılımı çok daha uygundur.<br />
<br />
Burada çocuk/ergen sporcularda diğer pek çok sorun dışında gözlemlediğim iki önemli soruna değinmek istiyorum;<br />
<br />
<ul><li>Aşırı yönlendirici ve baskıcı ebeveyn: anne babalar genellikle iyi niyetle; bazen kendilerinin ulaşamadıklarına ulaşmaları bazen daha başarılı olmaları için, çocuklarına psikolojik yükler getirecek baskılar uygulayabiliyorlar. Bundan kesinlikle kaçınmak lazım çünkü bu sandıkları gibi başarıyı getiren değil tam tersi sonuçlar doğuran bir tutum. Çocuk yaptığı spordan uzaklaşabiliyor ya da yaşamının diğer alanları ve dönemlerinde sorunlar ortaya çıkabiliyor. <b>Anne babalar eğer ebeveynlik ile koçluk ayrımını yapamayacakları şüphesi taşıyorlarsa asla çocuklarının antrenörlüğüne soyunmamalı. </b></li>
<li>Koçlar genellikle çocukluk çağı sporlarındaki yetersiz organizasyon, sağlık ve destek personeli eksikliği nedeniyle sağlık sorunları da dahil tek karar verici gibi davranıyorlar. Bu özellikle sağlık sorunlarında erken tanı ve tedaviyi güçleştiren bir durum. Ayrıca başarılı olma baskısı altındaki antrenörlerin bazen yanlış kararlar verdiği de oluyor. </li>
</ul><br />
<ul></ul><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpQZmqmb6byHezH6Luhwt9d_uVi2gQ6p49t31x7qVKrUvGt3ukUpIlCDE-T5QsaN5YSafd4clUGolxZFR1VUBaN7D2qlmW_1ls5Q90MnaQ28BjN8bzp_LUJMpvrub05Eavy81uINFco0M/s1600/yelling_coach.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpQZmqmb6byHezH6Luhwt9d_uVi2gQ6p49t31x7qVKrUvGt3ukUpIlCDE-T5QsaN5YSafd4clUGolxZFR1VUBaN7D2qlmW_1ls5Q90MnaQ28BjN8bzp_LUJMpvrub05Eavy81uINFco0M/s200/yelling_coach.jpg" width="200" /></a></div><div><br />
</div><div>Sorunun büyüklüğünü bazı sayılarla ortaya koymak gerekirse (maalesef rakamlar bizden değil A.B.D.'den):</div><br />
<ol><li>A.B.D.'de her gün 8000 çocuk sporla ilişkili yaralanmalarla acil servislere başvuruyor,</li>
<li>Lise çağı sporcuları yılda 2 milyon civarında sakatlık yaşıyor ve 500.000 doktor ziyaretinde buluyorlar,</li>
<li>Lise çağı sporcuları üniversite çağı sporcularına göre Amerikan Futbolunda 3 kat daha fazla sakatlanma riski taşıyorlar,</li>
<li>Kız basketbol oyuncuları erkeklere göre 240% daha fazla kafa travması ile karşılaşıyorlar.</li>
<li>Organize spordaki sakatlıkların 62%'i antrenman sırasında ortaya çıkıyor.</li>
<li>Liselerin ancak 42%'inde sporcu sakatlıkları konusunda erişilebilir bir hizmet veriliyor ve 47%inde yeterli sağlık personeli (hemşire) bulunmuyor.</li>
<li>A.B.D'de 2009'da 48 çocuk ya da genç spora bağlı olarak hayatını kaybetmiş. Bunların yarısı kalp krizi nedeniyle olmuş. </li>
</ol>A.B.D. bize göre daha kalabalık ancak daha organize, bu nedenle bizim daha iyi durumda olduğumuzu sanmıyorum. Büyük olasılıkla çok daha ciddi bir tablo ile karşı karşıyayız. Yukarıdaki rakamlara bakınca çocuklarımızın yetişkin ve genç sporculara göre daha fazla sakatlanma riski taşıdığını, bu sakatlıkların profesyonel spordakinin aksine antrenmanda olma olasılığının daha yüksek olduğunu, kızlarımızın erkeklere göre kafa travmasına maruz kalma riskinin çok daha yüksek olduğunu ve bütün bunlara rağmen sağlık hizmetine erişimin profesyonel spora göre çok sınırlı olduğunu söylemek mümkün.<br />
<br />
Peki ne yapmalıyız?;<br />
<br />
<ul><li>Çocukluk çağında spora katılım öncesi sağlık muayenelerini çok daha ciddiye alarak yapmalı ve en kısa sürede bunu sağlam bir yasal bir zemine oturtmalıyız.</li>
<li>Kullanılan malzeme ve spor yapılan zeminlerin çocuklara uygunluğu ile ilgili kesin düzenleme ve kriterler getirilmeli,</li>
<li>Müsabakalar başta olmak üzere her kademede yeterli sağlık personeli desteği için gerekli düzenlemeler yapılması ve kaynak ayrılması için özellikle anne babalar tarafından yetkililere baskı yapılmalı,</li>
<li>Çocukluk çağı sakatlıkları ile ilgili bilimsel araştırmalar desteklenmeli ve bunun için kaynak ayrılmalı,</li>
<li>Antrenörler başta olmak üzere anne-baba ve sporcular sakatlıkların önlenmesi ve tedavisi konusunda eğitilmeli,<b> özellikle 'ağrı ile oynamak' gibi çok yaygın bir hatayı engellemek </b>için elimizden geleni yapmalıyız. </li>
</ul><br />
Spora aktif katılımın çocuğun zihinsel ve ruhsal gelişiminde büyük yararları var, bu yararları en yükseğe çıkarmak ve hoş olmayan sürprizlerle karşılaşmamak için en büyük rol anne babalara düşüyor sanıyorumM.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-2004423442030867882011-01-07T03:33:00.000-08:002011-01-11T02:55:06.809-08:00Pilates: popüler bir egzersiz sistemi<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates hem hastalarıma sıklıkla önerdiğim ve hem de hastalarımın giderek daha çok katıldıkları bir egzersiz sistemi olarak beni bu konuda bir şeyler yazmaya zorladı desem abartmış olmam!!!</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates tarihçesi çok eski olmayan ve ilk kez 1920'li yıllarda Joseph Pilates tarafından tanımlanmış ve uygulanmış bir egzersiz sistemi. 20.yüzyılın sonlarına kadar daha çok bale ve dans ile uğraşanların katıldığı bir aktivite olarak kalmış. Spor hekimliğinde yapılan çalışmalar ile önemi kanıtlanan core (çekirdek-derin karın ve bel kasları) kuvveti ve dengesini arttıran bir egzersiz sistemi olarak ön plana çıkması ile popülerliği artmaya başladı. 'Core' olarak adlandırılan yapı karının derin kasları, bel ve kalça çevresi kasları ile bunları destekleyen bağlardan oluşuyor. Pilates temel olarak bu yapıların kuvvet, kontrol ve dizilimini geliştiren bir egzersiz sistemi.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates sisteminin 6 temel prensibi bulunuyor. Bunlar;</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><ol><li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Odaklanma: vücudun merkezine odaklanmayı ifade ediyor. Pilates kaburgalar ile leğen kemiği arasındaki bölgeyi bir güç merkezi olarak kabul ediyor ve tüm pilates egzersizleri kaynağını buradan alıyor.</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Konsantrasyon: tüm konsantrasyonun egzersize verilmesi ve bu şekilde en yüksek verimin alınabileceğini ifade ediyor.</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Kontrol: egzersizler tam bir kas kontrolü ile yapılmalı.</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Keskinlik: tüm hareketler boyunca tam bir farkındalıkla tüm vücut parçaları doğru pozisyonlanmalı.</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Nefes: tüm egzersizler sırasında nefes ile koordinasyon önemli. Doğru nefes kullanımı Pilates sisteminin önemli bir parçasını oluşturuyor. </li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Akış: egzersizler akıcı bir şekilde yapılmalı, akışkanlık ve rahatça yapmak egzersizlerden en yüksek kazanımı elde etmede önemli.</li>
</ol><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates vücudun kendi ağırlığı yardımı ile yerde egzersiz minderi üzerinde ya da temeli yay ve makara sistemlerine dayanan pilates makineleri kullanılarak iki farklı şekilde yapılabiliyor. <b>Burada en önemli şey uygun eğitimi almış eğitmenin birebir ilgisi ve uyarıları ile yukarıdaki prensiplere sadık kalarak egzersiz programını uygulamak!!! </b>Pilates özelliği itibarıyla bir rezistif egzersiz sistemi, yani tür olarak ağırlık çalışmaya koşmak ya da bisiklete binmekten daha yakın bir egzersiz.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates yaparken eğitmenin vücut ve kasların pozisyon ve aktivitelerini görmesi açısından üzerinize oturan kıyafetler giymenizi tavsiye ederim. Ayrıca çok bol kıyafetler özellikle makineleri kullanırken kıvrılıp bükülerek rahatsızlık yaratabilir. Egzersizler ayakkabı giymeden çıplak ayakla ya da çorapla yapılıyor.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilatesin özellikle bel ile ilgili sorunları olan kişilerde ağrı ve fonksiyon üzerinde yararlı etkileri olduğunu bildiren çok sayıda bilimsel çalışma var. Ayrıca bazı spor sakatlıkları sonrasında rehabilitasyonda kullanıldıklarında yeniden sakatlanmayı önlediklerini gösteren yayınlar da bulunuyor. <b>Ancak pilatesin zayıflatıcı bir egzersiz olduğunu söylemek mümkün değil.</b></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
Joseph Pilates tarafından tanımlanmış 34 orijinal egzersizden ikisini aşağıda görebilirsiniz:</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRS3pXxQ1Otbpy84A2OBsQffqDf0074SwZr-Wo-WixbrarjU3g4f4Mcwg_ezW4CIiuDutG-vC3RpLi41GlAyT1dVziYoPG_iSggPpy_vNz7rHnnJEGRNllsfCrEY9bqUK9WlDzhco6vHE/s1600/ppilates1.gif" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRS3pXxQ1Otbpy84A2OBsQffqDf0074SwZr-Wo-WixbrarjU3g4f4Mcwg_ezW4CIiuDutG-vC3RpLi41GlAyT1dVziYoPG_iSggPpy_vNz7rHnnJEGRNllsfCrEY9bqUK9WlDzhco6vHE/s320/ppilates1.gif" width="190" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Egzersiz 1</td></tr>
</tbody></table><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0U_4t5eAaKx1O7__mtiDQMwcdk-T5uWiBelRW-OzretIjChiB9KIJWEKBzMT-7UtWoLiAToKyQ2cw2F2_eEKxvig-m196we9QpBzRn2TKSGF_vtZbHPXb5YdrZ1uxrjKTxSpW5dBchgU/s1600/pPilates3.gif" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0U_4t5eAaKx1O7__mtiDQMwcdk-T5uWiBelRW-OzretIjChiB9KIJWEKBzMT-7UtWoLiAToKyQ2cw2F2_eEKxvig-m196we9QpBzRn2TKSGF_vtZbHPXb5YdrZ1uxrjKTxSpW5dBchgU/s320/pPilates3.gif" width="140" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Egzersiz 2</td></tr>
</tbody></table><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bilimsel olarak kanıt olsun ya da olmasın pilates programlarına katılanların gözlemledikleri kazanımlarını şöyle sıralayabilirim;<br />
<br />
<ul><li>Daha güçlü bir 'Core'- karın ve bel/kalça kasları,</li>
<li>Daha ince-fit bir görünüm,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Daha esnek bir vücut,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Daha iyi bir duruş-postür,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Azalmış sakatlık ihtimali,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Ruhsal rahatlama ve azalmış stres,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Daha iyi bir vücut dengesi,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Vücudunuza yönelik farkındalıkta artış,</li>
<li style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Bel, sırt ağrılarında azalma.</li>
</ul><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Pilates iyi bir eğitmenin gözetiminde herkes için uygun bir egzersiz sistemidir. Ancak özellikle kas iskelet sistemi ile ilgili sorunları (bel ya da boyun fıtığı gibi) ve hipertansiyon başta olmak üzere kalp damar sistemi ile ilgili sorunları olanların spora başlamadan önce bir hekime danışmasını öneririm.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Unutmayın düzenli ve doğru yapılan egzersiz yaşamın kalitesini ve süresini uzatır!!!</div> <br />
<div class="" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-61061637729793266642011-01-05T06:47:00.000-08:002011-01-06T02:49:25.147-08:00İliotibial Band Sürtünme (Friksiyon) Sendromu; sıklıkla göz ardı edilen bir sorun<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.19cm;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-size: small;"> Bugün spor ile ilgili popüler tartışmaların dışında bir konuya değinmek istedim. Açıkçası bloga başlarken amaçlarımın başında bu tür üzerinde durulmayan konulara dikkat çekmek ve çözümleri hakkında önerilerde bulunmak da vardı. Ancak ülkemiz sporunun gerçek sağlık sorunları dışında o kadar çok aksayan yönü var ki (sağlık yapılanmasındaki organizasyonsuzluk ve yasaklı madde kullanımı gibi) doğrusu ana konulara çok sınırlı olarak değinebilmişim. </span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
<div></div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
<div></div></div></div><div class="" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: center; text-indent: -0.03cm;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI3a4HKLOOlhHYx3exlgy9WOSIHh5P7KxR2f9BGdmWoGGtPF88Bfx_yaE0OsoNze7JAtsSJpiDRCgshHaLbb2255BUbm4z2-yqwkURuwZfuHRw3dxUOzTvyYkNAqSbUzs296wv24icxO0/s1600/itb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI3a4HKLOOlhHYx3exlgy9WOSIHh5P7KxR2f9BGdmWoGGtPF88Bfx_yaE0OsoNze7JAtsSJpiDRCgshHaLbb2255BUbm4z2-yqwkURuwZfuHRw3dxUOzTvyYkNAqSbUzs296wv24icxO0/s1600/itb.jpg" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><span style="font-size: small;"> İTB Sendromu Ağrı Bölgesi</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><br />
<div></div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><span style="font-size: small;">İliotibial band (ITB) friksiyon sendromu koşucularda en sık görülen dizin dış tarafında ortaya çıkan ağrı nedenidir. ITB’ın lateral femoral epikondile tekrarlayan sürtünmesi sonucunda ortaya çıkan kronik inflamasyon (iltihabi reaksiyon) ile oluşur. Spor yapanlarda görülen bacak sakatlıkları arasında 22%’ye kadar çıkan oranlarda görüldüğü bildirilmekte.</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><br />
<div></div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;">Koşu, bisiklet gibi sporlarda tekrarlayan dizin bükülüp düzelmesi (fleksiyon/ekstansiyon)sırasında ITB arka liflerinin femur epikondiline tekrarlayan sürtünmeleriyle başlar. Bu olay özellikle diz yaklaşık 30 derece bükülmüşken koşu sırasında ayağın yere temas ettiği ilk anda oluşur. Olay hemen daima bir aşırı kullanma/yüklenme yani overuse sakatlığıdır. </div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;">Oluşmasında hem dahili ve hem de harici faktörler rol oynar, bunları şöyle sıralayabilirim: </div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.03cm; text-align: justify; text-indent: -0.03cm;"><ol><li>Koşu mesafe ve sıklığında ani artış,</li>
<li>Sporda deneyim eksikliği,</li>
<li>Yokuş aşağı koşma,</li>
<li>Pistte aynı yönde uzun süre koşmak,</li>
<li>Uzun mesafeler koşmak,</li>
<li>Kalça kaslarında kuvvet eksikliği,</li>
<li>Bacak uzunluk farkı, </li>
<li>ITB gerginliği, diz ve ayaktaki anatomik bozukluklar. </li>
</ol></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">ITB Sendromunda dizin dış tarafında (eklem mesafesinin 2-3 cm. üzerinde) yanıcı ya da keskin ağrı en önemli yakınmadır. Başlangıçta/hafif olgularda egzersiz ile ortaya çıkıp istirahatte geçerken, sonrasında günlük aktiviteler ve otururken de olmaya başlar. Şiddetli durumlarda ağrı olan bölgede şişlik ve hareketle gıcırtı benzeri ses olabilir. Bu hastalıkta iyi bir fizik muayene ve etki edebilecek yukarıda saydığım tüm faktörlerin fizik muayenede değerlendirilmesi tanı koydurucudur ve tedavinin başarısı için de önemlidir. ITB Sendromu tanısı öykü ve fizik muayene ile konur. Özellikle popülerliği zirve yapmış olan ve kanımca gereksiz tetkiklerin en önemli örneği olan Manyetik Rezonans Görüntülemesi (MRI) sadece tanıda şüphe olan ve ya eklem içi sorun şüphesi olanlarda başvurulması gereken bir yöntemdir. Çünkü MRI da ITB normal olabilir ayrıca MRI görüntüleri ile yakınmalar arasında bir paralellik de yoktur</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><br />
<div></div></div><div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><br />
<div></div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><br />
<div></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgX55tmmS8e9Qtib5t3RLLjxlPsrRUyuqwDO8WNUlrPeVvcestRkAHp71tW0RlRxAKMH9rWjON0eafzeTwtOA0GVVZihotPUxW7bVPChV6x99Vh1k6Sb6MJyDD3Ynai3MvogYDueqo6aY/s1600/itbstretch.jpg" imageanchor="1" style="height: 252px; margin-left: 1em; margin-right: 1em; width: 141px;"><img border="0" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgX55tmmS8e9Qtib5t3RLLjxlPsrRUyuqwDO8WNUlrPeVvcestRkAHp71tW0RlRxAKMH9rWjON0eafzeTwtOA0GVVZihotPUxW7bVPChV6x99Vh1k6Sb6MJyDD3Ynai3MvogYDueqo6aY/s1600/itbstretch.jpg" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><br />
<div></div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">ITB Sendromu tedavisini bir kaç evreye ayırabiliriz;</div><ol><li><div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Akut evre: Amaç ağrı ve şişlik gibi bulguları kontrol altına almaktır. Bu nedenle egzersiz ve sporun yoğunluğunun azaltılması şarttır . Hafif olgularda aktivitenin yakınma başlatan süre ya da mesafenin altına indirilmesi, ağır olgularda ise aktivitenin kesilerek yüzme(sadece kolla) gibi alternatif aktivitelere geçilmesi önerilir. Bu aşamada buz tedavinin önemli kısmıdır.(1-2 saatte bir 10 dk). Ağrı kesici, anti-romatizmal ilaçlar özellikle tedavinin ilk haftasında faydalı olabilir. </div></div></div></li>
<li><div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Subakut evre: bu evrede anatomik bozukluklar ve kas gerginliklerinin tanımlanması ve çözümlenmesi yapılmalıdır. Germe egzersizleri bu aşamanın temelini oluşturur. Ayrıca masaj ve fizyoterapi cihazları ile tedavilere de başvurulabilir.</div></div></div></li>
<li><div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Kuvvetlendirme evresi: kas kuvvetsizlikleri (özellikle kalça kasları) aşılmaya çalışılır. Başlangıçta yan yatarak bacak kaldırma ile başlanarak tek bacak squat egzersizi ile devam edilir . Daha sonra lunge egzersizi de uygulanabilir. Başlangıçta 5-8 tekrar ile başlanarak daha sonra 2-3 set halinde 15 tekrara ulaşılmaya çalışılır. Egzersizler her iki bacağa da uygulanmalıdır.</div></div></div></li>
<li><div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Sahaya/Aktiviteye dönüş: hasta tüm egzersizleri doğru şekilde ve ağrısız yapabilecek duruma gelince spora başlamasına izin verilir. Genellikle 6 haftalık tedavi sonunda tam iyileşme sağlanır. Geri dönüşte gün aşırı koşu ile başlanır, yokuş aşağı koşuya izin verilmez. Başlangıçta yüksek hızda (sprint) koşulur, çünkü koşu hızı arttıkça dizde 30 dereceden fazla bükülme ile ayak yere temas ettiğinden ITB sendromuna yol açma ihtimali azalır. 3-4 hafta içinde tedrici olarak aktivite arttırılır.Cerrahi tedavi ancak yukarıda özetini verdiğim tedaviye cevap vermeyen az sayıda hastaya uygulanır. Temel olarak sorunlu bölgenin çıkarılması ya da ITB boyunun uzatılmasına yönelik teknikler uygulanır.</div></div></div></li>
</ol><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0.64cm; text-align: justify;">Yazının başlığında da söylediğim gibi ITB Sendromu biraz ihmal edilen ve hatta ciddiye alınmayan bir sorundur. Sıklıkla uzun mesafe koşucuları (özellikle krosçularda ve uzun mesafe pist koşucularında) başta olmak üzere aerobik-dayanıklılık sporları yapanlarda görülür. Tedavisinin en temel üç noktası erken tanı, altta yatan etkenlerin doğru tanımlanması ve düzeltilmesi ile sporcunun spora dönüşte sabırlı olarak gereğinden erken dönüşten kaçınmasıdır. Aslına bakarsanız bu saydığım üç faktör tüm spor sakatlıklarının tedavisinde önemlidir ve sporla ilgilenen herkes tarafından tekrar tekrar hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır. Spor ve egzersizi bir yaşam biçimi haline getirmiş herkese 2011 yılında sakatlıktan uzak sağlıklı bir yaşam diliyorum. </div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-75357364266144479752010-12-30T03:56:00.000-08:002011-01-06T02:24:45.749-08:00Sporda Dopingin Neden ve Niçinleri<div style="margin-bottom: 0cm;">Daha Karşıyaka'lı futbolcuların ve Fenerbahçe'li Diana Taurasi'nin doping haberlerinin çalkantıları sürerken bu kez de Gençlerbirliği'nden bir futbolcuda Galatasaray maçı sonrası yapılan kontrollerde yasaklı madde saptanması profesyonel sporda dopingin yaygınlığı açısından dikkat çekici bir durum.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu konudaki tartışmalar daha çok taraftarlık penceresinden ya da B numunesi sonuçları açıklanmadan sporcuların isimlerinin ortaya dökülmesi açısından cereyan ederken bu konunun altındaki dinamiklere eğilmek istedim.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Sporda özellikle profesyonel sporda yasaklı madde kullanımı çok yaygın, hatta sanıldığından çok daha yaygın bir sorun. Sporcular çeşitli nedenlerle yasaklı maddeler kullanıyorlar. Bu nedenleri şu başlıklar altında sıralamak mümkün;</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><ol><li><div style="margin-bottom: 0cm;">Sporcunun diğer sporcuların da bu maddeleri kullandıklarına inanmaları,</div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;">Takım arkadaşları ve yöneticilerinden bu maddeleri kullanmaları yönünde gördükleri baskı,</div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;">Sporcunun kazanma ama ne olursa olsun kazanmaya odaklanması ya da toplumda buna yönelik bir eğilim olması,</div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;">Profesyonel sporda gittikçe artan maddi kazanç ve başarının maddi kazançla ödüllendirilmesi eğilimi,</div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Profesyonel sporda sporcu desteği (supplement) adı altındaki ilaç ve benzeri maddelerin kullanımının giderek yaygınlaşması,</div></div></li>
<li><div style="margin-bottom: 0cm;">Sporcuların profesyonel sporda giderek artan antrenman ve maç yüküyle baş etmekte zorlanması.</div></li>
</ol><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhj6jhcSOw_kNmh1Zusia1otkVW-rA8uNIEUIWGL2WiXO-xc_wAauM1ygWS3SIoEUdJJHosZFrSiaoLukbiz2Ol4uhksJ42PBV04iDZ5tFlPd7witqxnqggoWpr9I9nEijOOsunzx8Jvjo/s1600/nutritional_vitamins.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhj6jhcSOw_kNmh1Zusia1otkVW-rA8uNIEUIWGL2WiXO-xc_wAauM1ygWS3SIoEUdJJHosZFrSiaoLukbiz2Ol4uhksJ42PBV04iDZ5tFlPd7witqxnqggoWpr9I9nEijOOsunzx8Jvjo/s320/nutritional_vitamins.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Burada özellikle supplementlere dikkat çekmek lazım. Bu konuda IOC ve HFL Sport Science (WADA lisanslı laboratuar)'nın yaptığı iki ayrı çalışma var: IOC destekli araştırmada 13 ülkede satılan ve hormon içermediği iddia edilen 634 beslenme desteğinin 15%'inde WADA tarafından yasaklanmış ve etiketlerinde beyan edilmemiş steroidler saptanmış. Diğer araştırmada ise 58 besin desteğinin 25%inde yasaklı steroid ve 11%inde yasaklı uyarıcı saptanmış. <b>Yani sporcuların yaygın olarak kullandıkları besin destekleri (supplement) kesinlikle ama kesinlikle masum ve güvenilir değiller. </b><span style="font-weight: normal;">Bu maddelerin kullanımının kulüpler ve sağlık ekipleri tarafından kontrol altına alınması gerekli görülüyor. Belki de sadece kulüplerin önerdiği (kontrolleri yapılmış ve güvenli olduğunu tespit edilmiş) maddeleri sporcularının kullanmasına izin vermeleri gibi bir düzenleme zaman içinde getirilebilir.</span></div></div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;">Doping sporda galiba her zaman olacak ancak bunun sınırlı ve münferit olaylar halinde kalmasını sağlamak gerekli. Bu da öncelikle eğitimden ve sıkı denetimden geçiyor. Ancak toplumda ve profesyonel spordaki bir şekilde kazanmak yönündeki eğilimi de göz ardı etmemeli. Bunun sporcu üzerinde yarattığı baskıları törpülemek için de bir şeyler yapmak lazım galiba. Ama bu da bambaşka bir yazı konusu...</div><div style="font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-22398918689499001652010-12-24T07:31:00.000-08:002011-01-06T02:25:07.132-08:00Diana Taurasi ve DopingSonunda açıklamalar peş peşe gelmeye başladı ve Taurasi'nin A numunesinde yasaklı madde bulunduğu ve sporcunun da B numunesinin açılmasını talep ettiği ortaya çıktı. Bu süreç sonuçlanana kadar idari tedbirli olarak Türkiye Basketbol Federasyonu'nca müsabakalardan men edildiği de anlaşılmakta. Taurasi'de saptanan yasaklı madde Modafinil'miş.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3FyRTnH-sXDjL478LAmIcj9l02LMtAB9IvMLOhR0dmfiaZmGn-RFiRrVGK_INelr0_liSts_OsP-wZsLbH2AcWwXEV1C4yMHlChKmEoPHZXUoueSspdTRbOWu8QqXzD1y8ougHxJz3rg/s1600/8BTOS4CAW2VHE7CAGC0YR6CAMD0FHVCA6MDVG9CAL9ZF8QCA3BO8A8CA0V5BAVCAHDG0LKCAW5FUR2CAB6V567CAEQE69VCA8QB31PCA8K39Y0CA18M5WFCABTY3T6CAR7PCY2CAY8G6TWCA1PNHX7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3FyRTnH-sXDjL478LAmIcj9l02LMtAB9IvMLOhR0dmfiaZmGn-RFiRrVGK_INelr0_liSts_OsP-wZsLbH2AcWwXEV1C4yMHlChKmEoPHZXUoueSspdTRbOWu8QqXzD1y8ougHxJz3rg/s200/8BTOS4CAW2VHE7CAGC0YR6CAMD0FHVCA6MDVG9CAL9ZF8QCA3BO8A8CA0V5BAVCAHDG0LKCAW5FUR2CAB6V567CAEQE69VCA8QB31PCA8K39Y0CA18M5WFCABTY3T6CAR7PCY2CAY8G6TWCA1PNHX7.jpg" width="200" /></a></div><br />
<br />
<br />
<br />
Tüm bu yaşananları açıklamak gerekirse;<br />
1. Sporcuların spor yaşamlarının herhangi bir anında denetlemeye tabi tutularak idrar ya da kan örneği vermesi istenebilir ve bunu yerine getirmekle yükümlüdürler. Eğer örnek vermeyi ret ederlerse sonları Süreyya Ayhan gibi olur!.<br />
2. Sporcular ulusal ya da uluslararası bir müsabaka sonrasında doping kontrol görevlileri tarafından genellikle rastgele (kura v.s. gibi) olarak seçilerek numune vermeleri istenir ve bu işlemin her anı görevliler tarafından kayıt altına alınır ve izlenir. <br />
3. Alınan numune ikiye ayırılarak A ve B numunesi olarak ve üzerinde isim olmaksızın ancak numaralandırılarak poşetlenir ve doping kontrol formu ile beraber ulusal doping kontrol laboratuvarlarına gönderilir. <br />
4. Numunenin kime ait olduğu ancak kontrol merkezindeki testler sırasında doldurulan formun kapatılmış isim kısmının görevli tarafından açılması ile ortaya çıkar.<br />
5. A numunesinde yasaklı madde tespit edildiğinde bu sporcunun yarıştığı organizasyonun yetkililerine (burada Basketbol Federasyonu), sporcunun kulübü ve kendisine iletilir.<br />
6. Bu aşamada sporcu durumu kabul edebileceği gibi B numunesinin açılmasını da isteyebilir. <br />
7. <strong>B numunesinin sonucu alınana kadar sporcunun ve test sonuçlarının açıklanması kesinlikle yasaktır ve bir görev ihmalidir.</strong> <br />
8. Sonuç yine pozitif çıkarsa sporcu için ceza kurullarının görev aldığı cezalandırma süreci başlar. <br />
<br />
Bu durumda Taurasi'nin A numunesinde WADA (Dünya Anti-doping Ajansı)'nın her yıl yayınladığı Prohibited List (yasaklı madde ve metotlar listesi)' de müsabaka sırasında kullanımı yasaklı olan uyarıcılardan biri olan Modafinil saptanmıştır. Henüz B numunesi açılmadığı için süreç devam etmektedir. Bu süreçte hiç bir şekilde sızmaması gereken sporcunun adı ve saptanan yasaklı madde birileri tarafından basına sızdırılmıştır. <br />
<br />
Sporcunun A numunesi sonucuna itiraz ettiği ve B numunesinin açılması talebi olduğu görülüyor. Eğer B numunesi de pozitif çıkarsa o zaman cezalandırma süreci başlayacak, sonuçta da eğer bunu tıbbi ya da mantıklı bir gerekçeye dayandıramazsa bedelini ödeyecek ve ceza alacaktır. Ama daha bütün bu süreç sonlanmadan sporcunun ve kullandığı iddia edilen maddenin adının ayyuka çıkması ayıptır. Bunun da bir sorumlusu olmalı ve bedelini ödemelidir.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-57537636652649715902010-12-22T03:44:00.000-08:002011-01-06T02:25:44.186-08:00Sporumuzun Doping Hali<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; font-weight: normal; margin-bottom: 0cm;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Dün internet sitelerine ve gazetelere düşen Karşıyaka'lı iki futbolcuda doping testlerinin pozitif sonuç verdiği ve bu iki futbolcunun tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edildikleri haberinin detayı bence olay kadar önemliydi. Kimsenin ilgisini çekti mi bilmiyorum...<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhENGc1dtvxurjccyBBlDmU7H6-tjNuauXm4A1Z6s3Yb6DRs3t007EFXKOM2bGEy-pIiglw0C2zv6px42C4_cuDD9ypGgFPydZlgk3nX7qg26X0reOlvDw3WeuKtHamn8y5l6zBLHGEmGE/s1600/K6O0PYCAYX21V0CAYYMFVDCA9O1AKECAHL2OQVCAPIFQPRCAMAQ5LJCAVWI827CAEKKF1PCAGOD24VCA2QVWC8CA1502W7CA2V7RJJCA0OVAOXCAK0W8QRCAS7ZSPRCA2STURFCAY08533CANEK1W7.jpg" imageanchor="1" style="cssfloat: left; height: 123px; margin-left: 1em; margin-right: 1em; width: 148px;"><img border="0" height="153" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhENGc1dtvxurjccyBBlDmU7H6-tjNuauXm4A1Z6s3Yb6DRs3t007EFXKOM2bGEy-pIiglw0C2zv6px42C4_cuDD9ypGgFPydZlgk3nX7qg26X0reOlvDw3WeuKtHamn8y5l6zBLHGEmGE/s200/K6O0PYCAYX21V0CAYYMFVDCA9O1AKECAHL2OQVCAPIFQPRCAMAQ5LJCAVWI827CAEKKF1PCAGOD24VCA2QVWC8CA1502W7CA2V7RJJCA0OVAOXCAK0W8QRCAS7ZSPRCA2STURFCAY08533CANEK1W7.jpg" width="200" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-weight: normal;">Milliyet Gazetesi internet sitesinde yer alan haberin detaylarında '</span> Farkında olmadan yasaklı madde içeren ilaç kullanan Tolga, bu hapları arkadaşlarına da verdi. Mustafa ve Barış'ın dışında bu ilacı başka oyuncuların da kullandığı bildirildi.' diyor. Aslında doping ile ilgili derslik ve ibretlik bir durum. Neden derseniz; Tolga içinde yasaklı madde bulunan bir ilaç kullanıyor, bu hatayı yaptığı yetmezmiş gibi bu ilacı diğer arkadaşlarıyla paylaşıyor sanki kendisi bu işte uzmanmış ya da bilgisi derinmiş gibi, diğer arkadaşları da kimseye danışmadan ve bilgi vermeden bunu kullanmakta sakınca görmüyorlar. </div></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu olayı sadece bizim spor dünyamıza sınırlı bir şey olarak görmeyin! Örneğin daha geçen yıl NBA 'de Rashard Lewis içeriğinde anabolizan madde olan ve kendisinin sporcu desteği (supplement) olduğunu söylediği bir ilacı kullandığından 10 maç men cezası aldı. Bakın Lewis bu olaydan sonra ne demiş : “I hope this unintentional mistake will not reflect poorly on our team and its great character, I hope every athlete can learn from my mistake that supplements, no matter how innocent they seem, should only be taken after consulting an expert in the field ( Bu istem dışı hata umarım takıma kötü yansımaz, umarım her atlet benim hatamdan sporcu desteklerinin ne kadar masum görünseler de ancak bu alanda uzman biri danışıldıktan sonra alınması gerektiğini öğrenir).” Konunun tüm yönlerine vurgu yapan bundan daha güzel bir açıklama olamaz!!!</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Yasaklı madde kullanımı sık rastlanan ve sonunda herkesin kaybettiği bir süreç aslında. Sporcu yakalanmazsa sağlığından yakalanırsa ekmeğinden olabiliyor, kulüp bir sporcusunu kaybediyor ya da bazen bizim Halter Milli takımına uygulandığı gibi müsabakalara katılımdan bile men edilebiliyor ve sporun toplum gözündeki saygınlığı zarar görüyor. </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Karşıyaka Futbol Takımı özelindeki olaydan alınması gereken derslere gelince;</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Her profesyonel futbol takımının bir sorumlu doktoru olmalıdır. Bu hekim sezon başında mutlaka ve sezon içinde de 1-2 kez mümkünse tüm sporcu ve teknik ekibe doping ile ilgili bilgileri içeren eğitim vermelidir. Bu eğitimde <b>hiç bir ilaç ya da sporcu desteğinin ağızdan ya da başka yollarla sağlık ekibine sorulmadan kullanılmaması ve kullandırılmaması altı çizilerek tekrar tekrar belirtilmelidir. </b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;"><strong>Sporcular herhangi bir ilaç ya da desteği kullanmadan önce mutlaka takım doktoruna danışmalı ve onayını almalıdır. Kendi kullandıkları bir ilacı başkalarına teklif etmemelidirler.</strong> Sporcu desteği olarak kolayca bulunabilen ilaçların önemli bir kısmında yasaklı maddeler bulunabileceği tıbbi araştırmalarda gösterilmiştir. Bu konuda bu ilaçların üzerindeki etiketlere de güvenilmemelidir çünkü yasaklı maddelerin etiketlerde yazılmadığı da saptanmıştır. </span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;"><strong>Ayrıca doping numunesi alınma sürecinde sporculara son dönemlerde kullandıkları ilaçları beyan ederken gerçekleri saklamamasını ve hafızalarını zorlayarak tüm kullandıkları ilaç ve destek maddelerini bildirmelerini tavsiye ederim.</strong> Olası bir bir yasaklı madde saptanması durumunda alacakları cezayı azaltmakta çok faydası olacaktır. </span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-weight: normal;">Sporcuların daha dikkatli, yasaklı madde kullanımı ve bunun sonuçları hakkında daha çok bilgi sahibi olması ile bu tür durumlarla daha az karşılaşmayı diliyorum. </span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-62364902288360725842010-12-17T05:27:00.000-08:002011-01-06T02:28:24.831-08:00Profesyonel Sporda Sağlık Hizmeti Yapılanması; böyle bir şey gerçekten var mı?11.12.2010 tarihinde katıldığım NTVSpor televizyonundaki 'Yenilsen de Yensen de' programının konusu spor sakatlıkları idi. O gün 1,5 saate yakın bu konu konuşuldu ve genç taraftarların olaya ilgisi beni oldukça şaşırttı. Spor sakatlıklarının ve nedenlerinin bu kadar ilgi görebileceği hiç aklıma gelmemişti doğrusu.<br />
<br />
Programda konuşulanlar ve katılımcıların tepkileri aslında ilgi açısından olayın ne kadar içinde bilgi açısındansa ne kadar dışında olduklarını göstermesi açısından ilginç bir deneyimdi.<br />
Program katılımcılarından Stefano Marrone'nin sağlık yapılanmasında kulüpler içerisinde devamlılık olmadığı ve bunun sağlanmasının önemine işaret etmesi ve Dr. İsmail Başöz'ün kişisel fizyoterapist ve benzeri sporcuya özel danışmanların takım içerisinde sorun yaratabileceği ifadesi konuya kafa yoran biri olarak beni 'doğrusu nasıl olmalı ?' diye düşünmeye itti.<br />
<br />
Öncelikle Stefano Marrone'ye bu konuda katılıyorum. Yani profesyonel spor kulüplerinin kendi spor ve egzersiz tıbbı organizasyonları olmalı. Bu yapı kurumsal bir organizasyona sahip ve sık değişikliklere uğramayan değişen her teknik direktör ya da kulüp yönetimiyle değişmeyen bir sistem olmalı. Bu yapının belirli bir bütçesi olmalı ve harcamaları kulüp tarafından karşılanmalı. Sevk ve idaresinden sorumlu olanlar yapılanların hesabını yönetimlere vermeli ve hataların da bedeli olmalı. Türkiye'de durum böyle değil; kulüpler sağlık organizasyon ve harcamalarını üzerlerine almayıp sponsorlara (genellikle özel sağlık kurumları) ve taraftarlık bağı ile bağlı oldukları yakın ilişkileri olan hekimlerin üzerine yıkmakta çok mahirler. İşlerin iyi gittiği durumda bu sistem işliyor görünüyor belki ancak bir sağlık sorunu ya da tıbbi hata ortaya çıktığında kimse sorumluluğu üzerine almıyor ve bedel ödemeye yanaşmıyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7xTPoBOXHPnl7DzaqctXFKemx-hB20HadVRhwVceAKQrfGX093EFsrTRf-4kmaMZDwgWMy45UfT2TF0_2Fg7ffRtsGQVrEWsBjO4XUrjhczbVcQ-qC63c6-kiBWeLHC_cI19Rp0ojy3U/s1600/Sports_Medicine.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7xTPoBOXHPnl7DzaqctXFKemx-hB20HadVRhwVceAKQrfGX093EFsrTRf-4kmaMZDwgWMy45UfT2TF0_2Fg7ffRtsGQVrEWsBjO4XUrjhczbVcQ-qC63c6-kiBWeLHC_cI19Rp0ojy3U/s320/Sports_Medicine.jpg" width="320" /></a></div><br />
Ben eskiden bu yana profesyonel sporcuların (özellikle iyi para kazananların) sağlıktan, beslenmeye, psikolojik destekten basın ve halkla ilişkilere kadar profesyonel ve özel yaşamlarını ilgilendiren her konuda bedelini ödeyip hizmet ve danışmanlık satın alması gerektiğine inanıyorum. Kısa vadede belki yıllık kazançlarının 10-20%'i kadar bedeller ödemeleri gerekse de profesyonel sporda kalış süresini kesinlikle uzatacağı için uzun vadede sporcuların yararına olacak bir durum bu. Ama ülkemizde böyle düşünen ya da arayışta olan bir sporcu olduğunu sanmıyorum. Harry Kewell'ın kişisel fizyoterapisti olması ve onunla çalışması oldukça ilgi uyandırmıştı hatırlarsanız. Aslında Kewell doğrusunu yapıyor ve bedelini ödeyerek kendi spor yaşamını uzatıyor. Buna kim ne diyebilir diye düşünürdüm ama Dr. İsmail Demiröz'ün söylediğine göre bu diğer sporcular için problem olabiliyor. Bunun çözümü bu tür hizmetlerin antrenman ve maçların dışında kalan kendilerine özel zamanlarda alınması, o zaman kimsenin söyleyecek sözü kalmaz. <br />
<br />
Hep söylüyorum profesyonellik algımızda sorun var. Hem spor kulüplerimiz, hem sporcularımız hem de (çuvaldızı kendimize de batıralım) sağlık profesyonellerimizin profesyonelliği sadece para kazanmak olarak algılamaması, profesyonelliğin bazen kariyer için para harcamayı da gerektirdiğini hatırlamasını diliyorum.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-5159852457411432872010-12-08T02:38:00.000-08:002011-01-11T02:56:38.688-08:00Akut Spor Yaralanmalarında İlk Müdahale<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Bugün spor yapan herkesin bilmesi gereken ve öğrenirse daha sağlıklı ve mutlu bir spora katılım sağlayacağına inandığım akut spor yaralanmalarına ilk müdahale prensiplerini sizinle paylaşmaya çalıştım.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Spor sakatlıklarını iki gruba ayrılabilir; akut spor yaralanmaları ve aşırı kullanma ya da yüklenmeye bağlı spor yaralanmaları. Akut spor yaralanmaları burkulma, zorlanma gibi durumlarla darbeye bağlı yaralanmaları içerir. Bu tür yaralanmalarda ilk müdahale çok önemlidir ve sakatlığın iyileşme sürecindeki en kritik dönemdir. Bu nedenle yaralanmadan sonraki<strong> ilk 48-72 saatte sporcuların ve sporcuya sağlık konusunda destek verenlerin neyin nasıl yapılacağını bilmeleri büyük önem taşır.</strong></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH3MBenkzfzGy06En-RsIpxZUaaut0jbDUXwrGWTnFcil2DWzumvTS4p_FU4gnwY56jH5BZDqd0KJ_36-YbplN9rgvrCbV6DyRbfxOuvMOYv4FAtYhZqeXjO-1Al5aPVKfni53l4E4ReI/s1600/sports%252520injuries.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH3MBenkzfzGy06En-RsIpxZUaaut0jbDUXwrGWTnFcil2DWzumvTS4p_FU4gnwY56jH5BZDqd0KJ_36-YbplN9rgvrCbV6DyRbfxOuvMOYv4FAtYhZqeXjO-1Al5aPVKfni53l4E4ReI/s320/sports%252520injuries.jpg" width="320" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Akut yaralanma sonrası yapılacak olan uygulamalar<strong> PRİCE</strong> kısaltması ile ifade edilir. PRİCE İngilizce <strong>P</strong>rotection (koruma), <strong>R</strong>est (istirahat),<strong>I</strong>ce(buz uygulaması), <strong>C</strong>ompression (bandajlama), <strong>E</strong>levation (yükseltme) sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir terimdir.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Koruma: sakatlık sonrası sakatlık olan bölgeye yük vermeyi engelleyici uygulamaları ifade etmek için kullanılır. Örneğin ayak bileği burkulmalarında koltuk değneği kullanımı gibi. </div>İstirahat: sakatlık sonrası ilk dönemde meydana gelen kanama ve şişmeyi kontrol altına alabilmek için sakatlık bölgesini istirahate almak gereklidir; omuz için omuz askısı kullanılması ya da ayak bileği yaralanmalarında yürümenin kısıtlanması gibi. <br />
Buz uygulaması: akut yaralanmalar sonrası meydana gelen kanama ve şişmeyi kontrol altına almada çok önemlidir ve yaralanma sonrası en kısa sürede başlanmalıdır. Her iki 2 saatte bir 20 dakika ile ilk 48-72 saat uygulanması hem ağrının kontrolünde hem de sonrasındaki rehabilitasyonun kolay geçmesinde büyük önem taşır. Hafif nemli bir havlu ile sarılmış buz torbası ya da soğuk jel torbaları (coldpack) ile uygulanmalıdır. <br />
Bandajlama: Buz uygulamasının beklenen etkiyi ortaya çıkarması en az 20 dakika süreceği için özellikle yaralanmadan hemen sonra buz uygulaması mutlaka elastik bandajla sarılarak yapılmalı ve sonrasında buz uygulaması dışında da devam edilmelidir. Akut yaralanmalarda şişliği kontrol altına almak sonraki iyileşme sürecinde büyük önem arz eder ve elastik bandaj uygulaması bu açıdan çok etkilidir. Bandajlama yaralanan bölgenin aşağısından başlayarak yaralanmanın üzerine doğru ve çapraz olarak yapılmalıdır. <br />
Elevasyon (yükseltme): Yine kanama ve şişmeyi kontrol altına almak için yapılan bir uygulamadır. Temel olarak yaralanma bölgesinin kalp hizasından daha yüksekte tutulması olarak tanımlanabilir. Ayak bilek ya da diz yaralanmalarında bacağın 1-2 yastıkla yükseltilmesi buna örnek verilebilir. <br />
<br />
Sporcular ve spor sakatlıkları ile ilgilenenler hiç bir yaralanmayı hafife almamalıdır. Özellikle profesyonel sporda yaşanan her sakatlığı sağlık ekibi ile paylaşmak en kritik 48-72 saatlik sürenin boşuna geçirilmemesi açısından hayati önemdedir. Bu sürenin kötü kullanılması daha büyük ve çözümü zor sorunlara yol açabilir.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-5202692352610370562010-12-07T00:33:00.000-08:002011-01-06T02:28:43.371-08:00Suriye Gezisi Notları (23 Ekim-2 Kasım 2010)<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın vasıtasıyla bir Fransız arkadaş grubuna takılıp kapsamlı bir Suriye gezisi yapma şansını yakaladım. Bu geziye ait izlenimlerimi ve çektiğim bazı fotoğrafları burada paylaşmak istedim. Her ne kadar blogun ana teması ile hiç bir ilgisi olmasa da bunları paylaşabileceğim başka mecra olmadığı için burada beğeninize sunuyorum.</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Geziyi bizim gezi planımıza uygun bir kronolojide sunmayı planladım ve öyle de yaptım. Hadi buyurun...</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX0Y3SFqSLWulH1wz4rI9oJ1nj6skN9TP9rOfv2VSAP-dQq661WXtQMvvFXqYtms7523bNMsq3R3S5dgJMoof7o8KfaYoMrN5B0Pv3FV1Ps-H9diH2B_xx1oEhpE8yyGvECKqNdko7YEc/s1600/IMG_0565.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX0Y3SFqSLWulH1wz4rI9oJ1nj6skN9TP9rOfv2VSAP-dQq661WXtQMvvFXqYtms7523bNMsq3R3S5dgJMoof7o8KfaYoMrN5B0Pv3FV1Ps-H9diH2B_xx1oEhpE8yyGvECKqNdko7YEc/s320/IMG_0565.JPG" width="320" /></a></div> <br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"> Şam Emeviye (Umayyad) Camisi</div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">23 Ekim 2010: Sabah 7:00 uçağı ile İstanbul Atatürk Hava Limanı Şam Uluslararası Havaalanı uçuşumuza başladık. Şam'a indiğimizde saat 08:55'ti. Şam Havaalanı bizim Kayseri Havaalanından belki az büyükçe ama daha eski bir havaalanı. Bu arada bunca seyahat ederim <b>ilk kez bir ülkeye girişte bavulların X-ray cihazından geçirildiğini gördüm, ilginç</b>... Eğer bireysel bir şekilde seyahat ediyorsanız; Şam Havaalanı'ndan şehre taksi ulaşımı sadece bir şirket tarafından sağlanıyor ve fiyatı değişken :)). Biz ilk indiğimizde Saydnaya'ya -Şam'ın kuzeyinde 40 km. mesafede- 80 dolar karşılığı Suriye poundu (1 USD yaklaşık 46 SP ve 1 Euro 64 SP ediyor) talep ettiler. Havaalanının dışına çıkıp biraz dolanınca aynı şirketin kapıdaki değnekçisi önce 60 dolar sonra 50 dolar istedi. Saydanaya Şam'dan yüksekte nispeten daha yeşil ve Hıristiyanlar açısından çok önemli olan Bakire Meryem Kilisesi ile ünlü bir kasaba. Bu kilisede Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın sürekli yağ sızdıran ve sızan yağın mucizelere neden olduğuna inanılan ikonası kilit altında tutuluyor. Kilise MS 500'lü yıllarda İmparator Justinianus tarafından yaptırılmış.<br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY8MvkoBid-zIrpM579_Y1OHAUUiwwFZJazKWuEBes2cdNtNqq6FO23Zh5n7WzhnVNibQ0H_j7Jjml1oA50sugqdCdO8XtKWJcStULxgQF-Yl3oMvf7VBIcJj9CH6A7x50ciLW3dEj9ZI/s1600/IMG_0564.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY8MvkoBid-zIrpM579_Y1OHAUUiwwFZJazKWuEBes2cdNtNqq6FO23Zh5n7WzhnVNibQ0H_j7Jjml1oA50sugqdCdO8XtKWJcStULxgQF-Yl3oMvf7VBIcJj9CH6A7x50ciLW3dEj9ZI/s320/IMG_0564.JPG" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> Dharkam Boutros’un İnci Dükkanı <br />
<br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">24 Ekim 2010: Bugün tüm gün eski <b>Şam</b>'ı gezdik. Suriye Ulusal Müzesi mutlaka gezilmesi gereken ve Suriye topraklarında yaşamış uygarlıkları göz önüne seren bir müze. Ancak eski ve çok iyi bir sunumu yok açıkçası. Daha sonra Bab Şarki (doğu kapısı)'den başlayarak eski şehri gezdik. Bab Şarki'den başlayan ve eski adı Via Recta olan-şu anda adı Mithat Paşa Caddesi- cadde sizi sağa sola ayrılan sokakları ile eski şehirde her yere ulaştırıyor. Hemen sayılabilecek uğrak yerleri başta muhteşem Emeviye (Umayyad) Camisi olmak üzere Hamidiye Çarşısı, Al-Azeem Sarayı, Selahaddin Eyyubi Türbesi ve Türk Hava Şehitliği. Bunlar birbirine 5'er dakikalık yürüme mesafesindeler. Emeviye (Umayyad) Camisi Şam'daki en görkemli eser 705 yılında yapımına başlanmış ve özellikle ana giriş kapısı süslemeleri ile muazzam. İçinde Hazreti Yahya'nın (Vaftizci Yahya) başının bulunduğuna inanılan türbesi ile hem Hristiyanlar hem de Müslümanlarca kutsal bir yer. Caminin minarelerinden biri de Selçuklular tarafından yaptırılmış. Umayyad Camisi'nin dış (avlu) kapısına sırtınızı döndüğünüzde sol köşede Dharkam Boutros'a (kendisini Türklere Tarkan ve yabancılara Peter diye tanıtıyor) ait inci dükkânı var. Özellikle bayanların ya da eşlerine armağan almak isteyen beylerin mutlaka uğramasını tavsiye ederim. Fiyatları gerçekten uygun ve çeşit bol... Onun hemen sol tarafında 100 metre ileride Hamidiye Çarşısı (adı burayı yaptıran ve onartan 1. ve 2. Abdülhamid'den geliyor) var. Burada girişin 200 metre kadar aşağısında sol tarafta Suriye'nin en ünlü dondurmacısı Bektaş (Baktash) Dondurma ve tatlıcısı buluyor. Dondurmaları fena değil tatlıları bizimkilerin yanına yaklaşamaz. Denemekte fayda var... Emeviye Camisi'nin hemen sol tarafında Selahaddin Eyyubi türbesi ve ilk Türk hava şehitlerinin mezarları var. Bab Şarkı'nin hemen sağ tarafındaki ilk sokaktan gidildiğinde Saint Ananias'ın evi ve kilisesine ulaşılıyor. Saint Ananias Hristiyan tarihinde çok önemli yeri olan ve Hristiyanlığı yaygınlaştıran kişi olarak sayılabilecek Saint Paul'u vaftiz eden kişi ve bunu bu kilisede yaptığına inanılıyor. Kilise MS. 1. yüzyıla tarihleniyor. </div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Akşam Via Recta üzerinde yemek yedik. Yemekler güzel ancak içecekleriniz de dahil mutlaka her şeyin fiyatını sorun (vergi dahil olarak) çünkü sonradan o fiyat vergi hariçti v.s. gibi açıklamalar duyup şaşırabilirsiniz.</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5NTzp3Y5nU1Nygu8hp3kBfag_KF16G8sAbfK0QXMqyA0fhYhXLIM11C3BQxHkJc2DuWuMEatY451M6DKfbsveCbU4ba6sU5kWL2rJiTRWaT0UAWjGu4gNg4NFLD-7TW-TPKtl4wVn2qk/s1600/IMG_0598.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5NTzp3Y5nU1Nygu8hp3kBfag_KF16G8sAbfK0QXMqyA0fhYhXLIM11C3BQxHkJc2DuWuMEatY451M6DKfbsveCbU4ba6sU5kWL2rJiTRWaT0UAWjGu4gNg4NFLD-7TW-TPKtl4wVn2qk/s320/IMG_0598.JPG" width="320" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"> </div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> Crac De Chevaliers</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">25 Ekim 2010: Bugün sabah Şam'dan hareket edip akşam Latakya (Lazkiye)'ya ulaşacak şekilde erkenden yola çıktık. Hedefte <b>Crac de Chevaliers</b> ve Tartus var. Crac de Chevaliers 11. yüzyıl sonu ve 12. yüzyıl başına tarihlenen bir Haçlı Kalesi ve çok iyi korunmuş. Kalenin önünden devam edip 200 metre kadar gittiğinizde çok iyi panoramik fotoğraf alabileceğiniz bir mevki var, öneririm. Kale çok iyi organize olmuş ve kendi su kaynakları ile yiyecek saklama sistemleri olan bir kale. Yapılırken uzun süreli kuşatmalara dayanacak şekilde planlanmış. Gerçekten de Selahaddin Eyyubi bu kaleyi kuşatmasına rağmen alamadan Selahaddin Kalesine devam edip orayı ele geçirmiş. </div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Tartus ve Latakya Suriye'nin Akdeniz kıyısındaki liman kentleri. Tartus Kilisesi Hıristiyanlar açısından önemli, şu anda müze olarak kullanılıyor. Tartus ancak vakit bol ise görmenizi önereceğim bir yer; eski şehrin deniz tarafından güzel resim vermesi ve kilisesi dışında ilgi çekici bir yönü olduğunu düşünmüyorum. Latakya büyük bir Akdeniz kenti. Caddeleri hareketli, sahile inen yollardan birinde modern bir restoranda yemek yedik, sahiplerinden biri iyi Fransızca konuşan genç bir bayandı. Latakya'da kaldığımız otel Suriye'de konakladığımız otellerin en kötüsüydü, bizim Aksaray-Laleli civarındaki otellerimize benziyor. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">26 Ekim 2010: </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Sabah erken kalkıp <b>Ugarit</b>'e vardık. Ugarit Latakya'ya 20 km. mesafede Finikelilerin başkenti olan kent. M.Ö. 3. ve 2. bin yıllar arasında çok önemli bir merkezmiş. İlk alfabenin ve müzik notalarının kullanıldığı yer olarak dünya tarihinde önemli bir yeri var. O dönemde tüm dünya ile ticaret gemileri aracılığıyla büyük bir ticaret ağı kurmayı başarmışlar, hatta Kristof Kolomb'dan 2000 yıl önce Amerika kıtasına ulaştıkları iddia ediliyor. Brezilya sahillerinde Ugarit Alfabesi ile yazılmış ve 12 erkek ve 3 kadının gemi ile karaya çıktıklarını bildiren bir taş bulunmuş. Bu arada Suriye'de özellikle kuzeyde her yerde nar suyu sıkılıp tezgahlarda satılıyor, çekinmeden içebilirsiniz. Suriye'de 950.000 kök nar ağacı bulunmaktaymış. Ugarit Harabeleri'nin kapısında bile 2-3 yerde satılıyor. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Ugarit'ten yola çıkıp Suriye Alpleri diyebileceğimiz dağları aşıp Salahaddin Kalesi'ne vardık. Selahaddin Kalesi Crac de Chevalier'e göre daha kuzeyde, daha büyük ama daha az korunmuş bir Haçlı kalesi, vakit varsa görmekte fayda var. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">Buradan Apamea'ya geçtik. <span style="text-decoration: none;">Apamea halen kazı çalışmaları süren ve özellikle M.S. 2. yüzyıl civarında çok önemli olan bir merkez. Şu anda sadece yaklaşık 1200 sütun bulunan ana caddesi açığa çıkarılmış ancak o bile etkileyici. Kıyaslamak açısından söyleyeyim Efes'in ana caddesi 1800 metre uzunluğunda.. Gece </span><span style="text-decoration: none;"><b>Hama</b></span><span style="text-decoration: none;">'da güzel sayılabilecek eski bir konaktan dönüştürülmüş bir butik otelde kaldık. </span><span style="text-decoration: none;"><b>Hama çok tutucu bir yer ve oteller dahil hiç bir yerde içki satılmıyor.</b></span><span style="text-decoration: none;"> </span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"> </div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWYg7HftLu_2VQ5uReIbBk-iy02C-0fENZbaPYP9jNPpO269KdAI_4wZTN-QCm4_vCKeDisNJj9J38OZtxLyTmnVSnD-xwy80a5tIrRU-X0q6EGtB2bobmZCG8xP5oeIlt0vRemfpP1_U/s1600/IMG_0792.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWYg7HftLu_2VQ5uReIbBk-iy02C-0fENZbaPYP9jNPpO269KdAI_4wZTN-QCm4_vCKeDisNJj9J38OZtxLyTmnVSnD-xwy80a5tIrRU-X0q6EGtB2bobmZCG8xP5oeIlt0vRemfpP1_U/s320/IMG_0792.JPG" width="320" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"> Su Değirmenleri -Hama</div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">27 Ekim 2010: Sabah <b>Hama</b>'da küçük bir şehir turu yaptık. Hama tarih öncesinden bu yana su değirmenleriyle ünlü, gerçekten irili ufaklı(en büyüğünün çapı 20 metreden fazla) çok sayıda değirmen var. Ayrıca Hama Suriye'de dokumacılığı ile de ünlü, fiyatlar göreceli ucuz ancak kaliteleri tatmin edici olmayabilir. Hama'da yola çıkıp Halep'e doğru kuzeye çıkmaya başladık. Yol üzerinde Murat Paşa Hanı'nda bulunan <b>Al Ma-arra Mozaik Müzesi</b>'ne uğradık. Mozaikler gerçekten etkileyici, yerde bulunan ve gayet iyi durumdaki bir tanesini adımlarımla ölçtüm; yaklaşık 20 metre uzunluğunda ve 3 metre genişliğindeydi!!! Burada özellikle Herkül mozaikleri ve aslanın ceylan avlamasını betimleyen mozaik çok etkileyici. Hama ile Halep arasında Bizans döneminden kalma ve özellikle 9. yüzyıldan başlayıp her yüzyılda ortaya çıkan büyük depremlerden etkilenerek terk edilmiş şehirler var; <b>Ölü şehirler-Dead Cities</b>. <b>Sergilla </b>bunların içinde büyük ve iyi korunmuşlarından biri. Özellikle otel-hamam kompleksi ve lüks villası ile görülmesinde fayda var. <b>Al-Bara </b>ise M.S. 8. yüzyıldan 1970'li yıllara kadar kullanılmış ve halen iyi durumdaki zeytinyağı üretim tesisi ve Bizans döneminden kalma piramit mezarlarıyla görülmeye değer. Gece Halep'e ulaştık ve Hristiyan bölgesi El-Jedidah'taki eski Bağdat Tren istasyonunun yakınındaki Park Otel'e yerleştik. Otel oldukça iyi ve temiz. Üç gece kalacağız ve ilk gece için yakındaki Cordoba Restoran'a gittik Mekanın sahibi Hırak isimli Ermeni bir gençti ve Kilis'ten göçmüşler. Hırak çok iyi Türkçe konuşuyor ve ticaret için sık sık İstanbul'a geldiğini söylüyor. Halep'te yaklaşık 200-250 bin Hristiyanın yaşadığını öğreniyorum Hırak'tan. Yönetimin Hristiyanları kolladığı ancak aralarında yönetimin Hristiyanların hayatlarına Hristiyanların da politika ile yönetime karışmaması gibi bir yazılı olmayan anlaşma olduğunu hissine kapıldım sohbet sırasında. Restoranda yemekler Suriye'nin genelindeki iyi restoranların hepsinde olduğu gibi iyi ve göreceli olarak ucuz. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXT7DrRc_uruHn_hivDyxyhJiFfsS7ekAVzRDLKq_Rc7iz1Z-If2vS6GayzLEuCZKZwJri2a5vCid975qHNhmJ78rPCjls9K5gmkpYG6MWDx7dxKMFR4WBDvq_mn600boKZ5r4ysBq5ZQ/s1600/IMG_0843.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXT7DrRc_uruHn_hivDyxyhJiFfsS7ekAVzRDLKq_Rc7iz1Z-If2vS6GayzLEuCZKZwJri2a5vCid975qHNhmJ78rPCjls9K5gmkpYG6MWDx7dxKMFR4WBDvq_mn600boKZ5r4ysBq5ZQ/s320/IMG_0843.JPG" width="320" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"> Halep Kalesi</div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">28 Ekim 2010: Bugünü Halep şehir turu ile geçirdik. Halep deyince ilk akla gelen yer <b>Halep Kalesi</b>. Halep Kalesi kısmen yapay bir tepe üzerinde (şehirden yaklaşık 50 metre yüksek) kurulmuş ve yarı Eyyubi yarı Memluk yapısı diyebileceğimiz bir eser. Özellikle bir iyi-kötü şans betimlemesi olan at nalı işlemeli kapıları benim çok hoşuma gitti. İçinde ayrıca saray, büyük ve küçük camileri ile görülmesi gereken bir Unesco Dünya Kültür Mirası. Kalenin hemen önünde birçok kervansaray var, bugün için çoğunda turistik eşya satan dükkanlar var. Kaleye sırtınızı döndüğünüzde 100 metre ileride sağda Halep'in en büyük çarşısı (kapalı çarşı) aşağıya doğru uzanıyor. Burada baharat, takı ve özellikle Halep Sabunu (zeytinyağından) satılıyor. Halep sabununun içerdiği zeytinyağı oranına ve yaşına göre fiyatı değişiyor. Ben kilosu 300 Suriye poundu (yaklaşık 5 euro) ve 450 suriye poundu olan iki tür sabundan aldım. Açıkçası alacak (hele Türkiye'den gidiyorsanız) çok fazla bir şey de yok. Kapalıçarşının sağ tarafına doğru sokaklardan Halep Umayyad (Emeviye) Camisi'ne ulaşılıyor. Şam Umayyad Camisi ile aynı dönemlerde yapılmış ve başlangıçta aynı boyutta iken sonra küçültüldüğü söylenen ona göre çok daha sade tek minareli bir cami Halep'teki. Halep'in Hristiyan Mahallesi güzel ve butik otellerle, iyi restoranlarla bezeli. Biri açıkçası beni büyüledi, Dar Zamaria pek çok eski evin birleştirilmesinden oluşturulmuş bir otel, içinde güzel bir restoranı da var. Yemekler Halep'te de güzel ve bizim damak zevkine yakın. Tüm Suriye'de masada mutlaka iyi bir humus oluyor. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">29 Ekim 2010: Bugün<b> St. Simeon Kale/Kilisesi</b> ve Ain Darra tapınağını ziyarete ayırmıştık. St. Simeon 5. yüzyıldan kalma ve Hristiyanlık için önemli bir merkez. Eski dönemlerde Hristiyanlar için haç yolunda önemli bir uğrak yeriymiş. Bir birleştirici kilise olarak kabul edilirmiş; gerçekten de içinde tüm haç tipleri (Latin, Roma, Malta, Grek v.s.) duvarlara işlenmiş. Kilise aslında 4 ayrı kiliseden oluşuyor ve ortasında St. Simeon'un üzerinde ibadet ettiği ve konuşma yaptığı sütunun bir kısmı hala duruyor. Biraz ileride vaftizhanesi var. St. Simeon Türkiye sınırına 20-30 kilometre mesafede. Kale olarak adlandırılması çok sonraları Haçlılar döneminde etrafının surlarla çevrilerek kaleye dönüştürülmesi yüzünden. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><b>Ain Darra tapınağı</b> ise muhtemelen geç dönem Hititler'den kalma ve M.Ö. 1000-800 yılları arasına tarihleniyor. Özellikle tepeye çıkar çıkmaz sizi karşılayan ve sanki dün yapılmış gibi duran büyük aslan heykeli ile tapınağın girişindeki Tanrı'nın ayak izleri çok etkileyici. </div></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">30 Ekim 2010: Bugün Halep şehrinden güneydoğuya doğru giderek Suriye yarı çölünü geçerek Palmyra'ya ulaştık. Yolda Esat Baraj Gölü'ne de uğradık. Özellikle Halep'in doğusunda toprak çok verimli ve birçok da petrol kuyusu var. <b>Palmyra</b> çölün girişinde bulunan, özellikle M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda zirveye çıkmış bir ticaret kenti. Meşhur kraliçe Zenubia'nın şehri. Şehre biraz yukarıdan bakan Arap Kalesi'nden çok güzel görünüyor. Bu kaleden çölde batan güneşi izlemek ve fotoğraflamak da güzel. </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBh_PTD3FCIwg520MaVLOH0Wl60MIjRwaVIhMkcZQuM5wybkNVv6VxTWV5NjN77kX1SC0SzHMiXBHwpgwVQmneoKlwA_NA9X5dGtAyeNX3Dr8PiyeJNueJGp2F0s6rV2cPmDXOp5llk1g/s1600/IMG_1011.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBh_PTD3FCIwg520MaVLOH0Wl60MIjRwaVIhMkcZQuM5wybkNVv6VxTWV5NjN77kX1SC0SzHMiXBHwpgwVQmneoKlwA_NA9X5dGtAyeNX3Dr8PiyeJNueJGp2F0s6rV2cPmDXOp5llk1g/s320/IMG_1011.JPG" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> Palmyra (Arap Kalesinden Görünüm)<br />
<br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">31 Ekim 2010: Geceyi Palmyra Dedeman Hotel'de geçirdik Suriye'de kaldığımız en büyük ve aynı zamanda en pahalı otel. Suriye'nin hiç bir yerinde kahve için 5 euro istememişlerdi. <b>Palmyra</b> özellikle Bel Tapınağı, tiyatrosu ve sağlı sollu çok sayıda sütun ile- tetrapilona ulaşan- başlangıcında Septimus Severus zamanına tarihlenen zafer takı olan caddesi ile ama hepsinden daha önemlisi etkileyici kule ve yer altı mezarları ile nefes kesici. Bell Tapınağı bu coğrafyada o döneme ait (MS. 1. yüzyıla tarihleniyor) en büyük ve en önemli tapınak olarak kabul ediliyor. Çok büyük ve ortasında o dönemde kutsal rahiplerden başkasının giremediği kutsal tapınağı (içindeki 30 ton civarında gelen mermer tavana dikkat!!!) ile mutlaka görülmeli. Mimar ve inşaatçıların özellikle avludaki köşe sütunlarına dikkat etmelerini öneririm. Mezarlar ise tavan süslemeleri, her bir katta adeta raf sistemi ile çok sayıda insanın gömüldüğü ve her mezarın o insanın maskı ya da daha büyük heykelleri ile kapatıldığı etkileyici yapılar. Maskın üzerinde ayrıca ölülerin isimleri, 'üzgünüz' gibi ifadeler de bulunuyor. Palmyra Müzesi'ni de görmek gerekiyor. Özellikle mumyaları ve mezar başları ilgi çekici.</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;">1 Kasım 2010: Bugün Palmyra'dan ayrılıp Suriye'yi güneybatıya doğru geçip Maalula'ya ulaştık. Maalula Hz. İsa'nın konuştuğu ve dua ettiği dil olan Arami Dili'nin halen konuşulduğu 3 köy'den biri. Şam'a 40 km. uzaklıkta ve ilk gördüğümde içimden 'Kapadokya çok benziyor' dedim. İlk yasal kilise olan St. Sergios ve St. Bakhos kilisesi ile ilk Hristiyan azize olarak kabul edilen St. Takla (St. Claire)'nın mezarı da burada. Geceyi <br />
Saydnaya Sheraton'da geçirdik.<span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: black; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-color: black; border-bottom-style: initial; border-bottom-width: 1pt; border-left-color: black; border-left-style: initial; border-left-width: 1pt; border-right-color: black; border-right-style: initial; border-right-width: 1pt; border-top-color: black; border-top-style: initial; border-top-width: 1pt; color: black; line-height: 150%; padding-bottom: 0cm; padding-left: 0cm; padding-right: 0cm; padding-top: 0cm;"> <span lang="X-NONE"> </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJu-mHYoxnS-nTKIuhWihu_ZA6DgOl6dS0QpvxrINTw3iiOIunkehtO5ZJLsyu1sqFQ7ixXtLmAKK2NnK4qQhe4mQPzSToAdx3WR7lovc8sS55L8FgyIebBUgYSmLHk5rBokjB0iVkkZQ/s1600/IMG_1185.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJu-mHYoxnS-nTKIuhWihu_ZA6DgOl6dS0QpvxrINTw3iiOIunkehtO5ZJLsyu1sqFQ7ixXtLmAKK2NnK4qQhe4mQPzSToAdx3WR7lovc8sS55L8FgyIebBUgYSmLHk5rBokjB0iVkkZQ/s320/IMG_1185.JPG" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"> Maalula </div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
2 Kasım 2010: Bugün Şam'ın 120 km. kadar güney batısında bulunan ve dünya'nın en iyi korunmuş Roma tiyatrosu olarak kabul edilen Busra tiyatrosunu görmek için yola düştük. Şam'ın güneyinde 4-5 adet yeni kurulmuş özel üniversite var ve yol bunların arasından geçiyor. Biraz ilerisi Ürdün. Toprak burada da inanılmaz verimli. Busra Tiyatrosu çok etkileyici, merdivenlerden aşağıya ilk baktığımdakine benzer bir hissi Afrodisias Hipodromunu ilk gördüğümde de hissetmiştim. Sanki 5-10 yıl önce terk edilmiş gibi. Çevresi daha sonra Eyyubi döneminde surlarla çevrilip kaleye dönüştürülmüş. M.S. 2. yy. 'dan kalma ve görülmesi gereken bir yapı. Akşam eski Şam'ı ziyaret ettik Emeviye camisi ve Via Recta arasında kalan Hristiyan mahallesi hareketli, nargile kafeleri ve restoranları ile ışıl ışıl. Sabah 05:30'da İstanbul'a dönüş başladı.</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><b>Son söz</b>; Suriye'nin mutlaka görülmesi gereken (özellikle tarih ve arkeoloji ile ilgiliyseniz) bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Güvenli, ulaşımın ve yeme-içmenin ucuz, konaklamanın ülkeye göre pahalı ancak makul olduğu bir yer. Tarihi yapıları bize göre daha iyi korunmuş. İnsanın bireysel olarak da gidebileceği ve 1 haftada belli başlı tüm yerleri rahatça gezebileceği bir ülke. Biz biraz fazla kaldık siz bize bakmayın...</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-88042632479740052962010-12-01T02:26:00.000-08:002011-01-06T02:48:31.981-08:00Etik ve sorumluluk?13 Kasım 2010 tarihinde Vatan Gazetesi'nde yayınlanan Tayfun Bayındır imzalı yazıyı okuduğumda üzüntü ve kızgınlıktı ilk hissettiklerim. <br />
Yazının tamamına <a href="http://haber.gazetevatan.com/barosu-boyle-bitirdiler/340485/5/Spor">http://haber.gazetevatan.com/barosu-boyle-bitirdiler/340485/5/Spor</a> dan ulaşabilirsiniz.<br />
<br />
Üzüntü ve kızgınlığımın nedeni haberin başlığı dahil neresinden tutarsanız elinizde kalan bir içeriği olması ve neye hizmet ettiğini anlamam(am)dı. Açıklayayım;<br />
1. Böyle bir haberin haberde adı geçen doktorların en az birinin haberi ya da bilgisi olmadan yapılmış olması pek mümkün değil. Yani hekimlerden biri hastasına ait hasta mahremiyetine giren bilgileri <strong>hastasının rızasını almadan </strong>bir gazeteci ile paylaşmış görünüyor. Sözde bu meslektaşlarım 'Ameliyat edilirse kaslarına yükleme olacak.Sakatlık ciddileşir' demişler ancak raporları ciddiye alınmamış. Bu arada 3 ay boyunca Baros tedavi edilmiş ve yarım devre oynayacak hale gelmiş. Bu meslektaşlarım imzalı olarak 'Baros’a Almanya’da girişimsel tedavi uygulanacağını ve kırık bölgesine vida takılacağını öğrendik. Doktoru ile temasa geçildi. Kendisinden yapacağı tedaviyle ilgili rapor istedik. Ancak bu raporu vermedi. Baros bu ameliyatı olursa fazla çalışmayan kas gruplarına aşırı yüklenme olacaktır. Bu ileride daha çok sakatlık yaşamasına neden olur. Bu ameliyata ihtiyacı kesinlikle yok. Türkiye’de kendisine verilen programa uygun çalışmalarını sürdürmelidir' demişler. Bu rapor dikkate alınmadığından Baros hala sakatmış. <br />
Bu olayda adı geçen meslektaşlarımdan birisi olay olduğu tarihlerde Galatasaray Sağlık Kurulu Başkanı olarak görev yapıyordu. Bu durumda raporu ciddiye ve dikkate nasıl ve neden alınmadı? Böyle bir durumla karşılaşan kişi neden o görevde kalmayı sürdürdü ? Kaldı ki Baros metatars kırığı (ayak tarak kemiği) geçirdikten sonra tedavi edilirken madem durumdan ve gelişmeden memnundu neden Almanya'da kontrole gitme gereği duydu? Metatars kırığı nedeniyle 6 ay futbol oynayamayan bir futbolcunun varlığında sağlık ekibinin kendisini sorgulaması da gerekmez mi?<br />
<br />
2. Haberde 'Ancak iddialara göre Arda Turan fıtık değil. Gerçek sakatlığı pubis. Ve sakatlığa göre tedavi uygulanması gerekiyor.' diyor. Sormak lazım 'kimin iddiasına göre?' diye. Akla haberde adı geçen meslektaşlarım geliyor. Üstelik haberde Arda'nın fıtık olmadığı ve <strong>3 çeşit fıtık (???) </strong>olduğu ve Arda'nın Türkiye'de konusunun uzmanlarına gösterilmeden yangından mal kaçırır gibi Almanya'da apar topar ameliyat edildiği söyleniyor. <br />
Şimdi Arda'nın fıtık olup olmadığını Galatasaray Sağlık Kurulu ve onu muayene hekimler dışında kim bilebilir? Onun ameliyat olup olmaması gerektiğine herhalde Arda'nın kendisi doktorların verdiği bilgiler sonucunda karar vermiştir. Bu durumda 3. kişilere ne düşer? Onu da sizin anlayışınıza bırakıyorum. Bu 3 çeşit fıtık konusu da (kimin ifadesi ise) ayrıca yoruma muhtaç bir durum. Arda'nın 15 gün içinde sahalara dönememesine gelince; Arda'nın hem Osteitis pubis hem de kasık fıtığı sorununun bir arada olabileceği ve bu nedenle zaten 6-8 haftadan önce sahalara dönemeyeceği hiç akla gelmedi mi? Bu iki hafta ifadesini Galatasaray Sağlık Kurulu yetkililerinin ağzından duydunuz mu? Ben duymadım...<br />
<br />
3. Son olarak Kewell ile Üstünel-Kurtoğlu ikilisinin başbaşa görüştüğü ve onu maç başı olarak sözleşmeye ikna ettiklerini yazmış sayın Bayındır. Açıkçası ne söyleyemeyeceğimi bilemedim! Ben sadece şunları sormak isterim;<br />
Kewell Galatasaray'a transfer olurken olmayan hangi sorunu ortaya çıktı ki Kewell'ın bir sezon boyunca takımda sürekli yer alamaması sorun olmaya başlamış?, <br />
kiminle hangi şartlarda sözleşme yapılacağı ve bu sözleşme görüşmelerine katılmak ne zamandan bu yana sağlık heyetinin görevleri arasındadır? Bu kadar sorumlu davranan sağlık heyeti üyeleri Kewell'ın ilk transferi zamanında da bu tutumu gösterseler de Kewell 1 sezon oynayarak 2 sezon para almasaydı keşke. <br />
<br />
Olayın etik ve sorumluluk kısmına gelince;<br />
1. Sporcular da insandır ve sağlık sorunları yaşarlar. Bu sağlık sorunları kendi rıza ve bilgileri olmadan kimseyle paylaşılmamalıdır. Bu konuda bir bilgi paylaşılırken de gazeteci sorumluluğu bilgiyi konuya vakıf olanlardan (bu durumda Galatasaray Sağlık Kurulu sorumlularından) teyit ettirmeyi gerektirmez mi?<br />
2. Tıp doktorları işlerini yaparken sınırlarını ve görevlerini bilmelidir. Kendi görevlerini yerine getiremedikleri durumlarda da gereğini yerine getirmelidirler. Sınırlar hastalarının sağlık özellerini gazetecilerle paylaşmak ve sözleşme görüşmelerine girmeyi içermez.<br />
<br />
Umarım herkesin daha sorumlu olduğu ve sınırlarını bildiği bir ortama en kısa sürede ulaşırız.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-74192543304389077102010-10-20T05:03:00.000-07:002011-01-06T02:47:59.745-08:00Çok Üzgünüm Ama Çok<div><span style="font-family: Arial;">Çok üzgünüm ama çok. Bu topraklarda tıpkı Uğur Mumcu'yu, Ahmet Taner Kışlalı'yı ya da Hrant Dink'i barındırmadığımız gibi bir güvercini daha tutamadık bünyemizde, sahip çıkamadık Frank Rijkaard'a. Şimdi yerine şahin mi şahin biri geliyor. Çok ama çok üzgünüm, tek tesellim Frank Rijkaard ve Johann Neeskens'in ölmeden bu topraklardan ayrılıyor olmaları... </span></div><div><span style="font-family: Arial;">Benim de futbol ve taraftarlıkla ilgili içimdeki son kırıntılar da ufalanıp gidiyor galiba...</span></div><div><span style="font-family: Arial;">Hoşçakal Rijkaard ve Neeskens, burada bulunup futbolumuza değer kattığınız ve çabalarınız için teşekkürler. Bu topraklarda en azından hala güzel atasözlerimiz var : altın yere düşmekle pul olmaz...</span></div><div></div>M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-57868150256317975422010-10-12T23:24:00.000-07:002011-01-06T02:47:40.436-08:00Başarısızlığa Kılıf Yetmedi mi?Dün geceki Azerbaycan maçı sırasında ve sonrasında yaşananlar bana 'artık yetmedi mi?' dedirtti. Rıdvan Dilmen bir çok kez sahanın kötü olduğunu ve kendisinin de çıkıp zemini incelediğini, beğenmediğini söyledi. Bugün Fanatik Gazetesi'nin maç başlıklarından biri 'zemin çok kötüydü' şeklinde. Servet ise maç sonrası 'çok talihsiz bir gol yedik' dedi. <br />
<br />
Şimdi bu maç sonrası adam olana sormazlar mı ; 'Bu sezon başından bu yana İnönü Stadı'daki maçlar, Bucaspor-Galatasaray ve Karabük-Galatasaray maçları Premier League'i andıran zeminlerde oynandı da biz mi görmedik' diye? Ya da Servet'e sormak lazım ' Belçika maçında yediğimiz goller ve kulüp takımlarımızın yediği goller birbirinin karbon kopyası şeklinde duran top sonrası geliyorsa talihsizlik bunun neresinde?' diye.<br />
<br />
Bir sorunu çözmek için önce doğru soruyu sormak lazım; 'Biz neden her maça Almanya ya da İspanya gibi (sakat ve cezalılar dışında) aynı onbirle başlayıp maçta kollektif bir çaba sergileyemiyoruz?' --aslında cevap sorunun içinde-. <br />
Ya da daha basitçe 'saha bir bizi mi etkiliyor ve talihsizlik hep bizi mi buluyor?'. Ya da değeri 100 milyon euroya yaklaşan bir grup insan sahaya çıkıp nasıl böyle bir şey-kusura bakmayın buna futbol diyemiyorum- sergileyebiliyorlar.<br />
<br />
Lütfen bırakalım ' biz iyi bir takımız' ve 'günümüzde olduk mu herkesi yenebiliriz' safsatalarını, profesyonel takım sporlarında gününde olmak diye bir kavram olamaz. Takım olmak bir organizasyon ve ortak bilinç oluşturma işidir. Bu da takımı oluşturan tüm bireylerin çabasını ve katkısını gerektirir. Sonuçta da gününde olmayan bireylerin perfoırmans açısından problem oluşturması en aza indirgenmiş olur. Takım sporlarında tekrarlanan hataların talih ile ilgisi yoktur ancak çalışma, yaptığın işe saygı duyma ve organize olmak ile ilişkisi vardır. Sorun hep söylediğim gibi profesyonellik kültürümüzün olmamasında. Bunu kazanmak da uzun zaman gerektirir maalesef. Bir sorunun çözümünün ilk adımı sorunun farkında olmaktır ki yukarıda verdiğim örnekler henüz o aşamada olmadığımızı gösteriyor.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-79851454661185236432010-10-08T02:12:00.000-07:002011-01-06T02:47:20.756-08:00Arda Turan'dan Sonra Sporcu SağlığıArtık her ne olduysa oldu. Arda Turan Osteitis Pubis tanısı ile Almanya maçı ve sonrasında bir süreliğine futbolumuzda olmayacak. Bu konu ile ilgili pek çok şey söylendi ve yazıldı, <br />
Arda Turan açısından bakarsak tatsız bir durum. Ama biz futbolseverler açısından ve kulübü Galatasaray açısından bakarsanız da durum aynı. Arda Turan bu ligin izlemesi en keyifli sporcularından ve kulübü için de başarı açısından vazgeçilmez konumda. <br />
<br />
Bu aşamada durup böyle bir sorundan fırsat doğurmaya odaklanmak bence sporumuz açısından çok önemli. Yani nerede yanlış yapıldı ve neleri yapsaydık bugün farklı noktada olurduğu düşünmek lazım.<br />
<br />
Elimizdeki bilgileri toparlarsak;<br />
1. Arda Turan 7 Eylül 2010 tarihli Belçika maçında yediği darbeye bağlı sakatlandı, sakatlık sonrası maça devam etti.<br />
2. Maçtan sonra yapılan kontrollerinde ayak bileğinde 2 bağda yırtık saptanarak tedavisine başlandı.<br />
3. Ekim ayı başına kadar hiç bir antrenman yapmadı ve tedavi uygulandı.<br />
4. Ekim ayının ilk günlerinde sahada hafif tempo koşulara başladı.<br />
5. 2 Ekim'de Adnan Sezgin, Rijkaard, Hiddink ve Oğuz Çetin'in katıldığı bir toplantıda Arda Turan'ın sağlık durumunu konuşuldu.<br />
6. 4-5 Ekim tarihlerinde Milli takıma katılıp <strong>takımla antrenmanlara</strong> çıkmaya başladı.<br />
7. 5 Ekim tarihinde kasığındaki ağrıları nedeniyle antrenmanı yarıda bıraktı.<br />
8. 6 Ekim'de Milli takım doktoru tarafından yapılan açıklama ile Arda Turan'ın sorunun Osteitis pubis olduğunu ve Galatasaray'da bilinen ve tedavisi sürmekte olan bir sorun olduğunu öğrendik. Galatasaray'a göre 3-4 hafta Milli takım yetkililerine göre 2-3 aydır süren bir sorun (??) olduğu bildirildi. <br />
9. Hiddink yaptığı açıklamada 'eğer bugün olsa oynayamaz ancak daha 2 gün var' gibisinden bir şeyler söyledi.<br />
10. 7 Ekim Arda Turan kamptan ayrılarak Türkiye'ye döndü ve 'açıklama yapmam yasak. Durumum yapılacak kontrollerden sonra netlik kazanacak' dedi.<br />
<br />
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: kamuoyu ve basın herhangi bir sporcunun sağlığı ile ilgili tüm detayları bilmek zorunda değildir. Sporcunun rızası yoksa hiç kimse, buna doktorlar ve kulüp yöneticileri de dahil sporcunun sağlık durumu ile bilgi paylaşamaz, açıklama yapamaz. Yani eğer Arda Turan istememişse 'Osteitis Pubis' sakatlığı ile ilgili bilgi paylaşılmamış olabilir ve bu da tüm taraflar tarafından saygıyla karşılanmalıdır.<br />
<br />
Yukarıdaki maddelerden hareketle ne yapılmalıydı ya cevap ararsak;<br />
1. Arda Turan Belçika maçının 30'lu dakikalarında yediği tekmeden sonra maça devam ederek sakatlığın boyutunu büyütmüştür. Kendisi devam etmemeli etmek istese bile teknik direktör ve takım doktoru tarafından buna izin verilmemeliydi. <br />
2. Milli takım açıklanmadan önce yapılan toplantıda Arda Turan'ın oynayamayacağı Galatasaray ekibi tarafından net bir dille ifade edilmeli, gerekirse bunun için yazılı belge sunulmalıydı. Ben bu toplantıda bir şekilde (telefonla da olsa) her iki takımın doktorlarının da bulunması gerekliydi diye düşünüyorum.<br />
3. 4 hafta boyunca hiç saha çalışmasına katılmayan bir futbolcudan milli takımda nasıl bir katkı beklenmektedir hiç anlamadım. Spor tıbbı açısından takımla en az 1 hafta boyunca sorunsuz olarak antrenman yapmayan sporcunun maça çıkması yanlıştır. Bu hem performans hem de sakatlık açısından risk taşır. Bu anlamda Arda Turan milli takıma hiç çağrılmamalıydı. <br />
4. Milli takıma çağrılsa bile Arda Turan sorumlu bir profesyonel olarak öncelikle geçimini sağlayan bedenini korumalı ve milli takımdan affını istemeliydi diye düşünüyorum. <br />
5. Milli takıma katılan Arda Turan sadece hafif tempo düz koşu yaparken birden takımla antrenmana çıkmıştır ve arada bir çok basamak atlanmıştır. Hafif tempo koşu kademeli olarak tempolu koşu, sprint ve çabukluk çalışmaları şeklinde sürmeli ve ancak topla çalışmalar gibi bireysel çalışmaları sorunsuz başardıktan sonra takımla antrenmana çıkarılmalıydı. <br />
<br />
Sorunun çeşitli tarafları ve herkesin sorumluluğu olduğu bir konu olduğunu düşünüyorum. Arda Turan'a acil şifalar ve en kısa sürede sahaya sağlıklı bir dönüş diliyorum. Tüm bu yaşananların sporcunun daha profesyonel bakış açısı kazandığı, sorunun paylaşılması ve bilgi akışında ki problemlerlerin aşıldığı, sporcu ve takım yöneticilerinin sakatlık ve iyileşme süreçleri hakkında daha çok bilgi sahibi olup spor tıbbına daha saygılı olduğu bir döneme vesile olması en büyük isteğim. Umarım bu sorundan gerekli dersleri alır ve bunu bir fırsata çevirecek adımları hep beraber atarız.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-55856468174750495602010-09-13T23:12:00.000-07:002011-01-06T02:24:16.077-08:00Doping Üzerine (2009)Burada 2009 yılı içerisinde kaleme aldığım sporda doping ile ilgili yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.<br />
<br />
Sayın Mert Aydın'ın 'Gen dopingi üzerine' başlıklı yazısı çoktandır yazmak istediğim bu konu üzerine beni cesaretlendirici ve yol gösterici bir kaynak oldu. Görevim nedeniyle sıkça karşılaştığım bu konuda sadece halkımızın değil konunun içinde bulunan profesyonel ve amatör tüm kişilerin ne kadar sınırlı bilgisi olduğu gerçeği beni başlangıçta oldukça şaşırtmıştı doğrusu. Uzun süredir bu konu hakkında bildiklerimi paylaşma isteğim bu durumdan kaynaklanıyor. Buna bir de daha bir iki gün önce internet sitelerine düşen 'Kewell'de yasal doping çıktı' haberleri ve buna okurların yorumlarını da eklediğim de böyle bir yazının tam sırasıdır diye düşündüm.<br />
<br />
Öncelikle dopingin sporun çok eski ve yaygın bir sorunu olduğunu söylemek gerek. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) dopingi 'sporcunun sağlığına zararlı ya da performans arttırıcı bir maddenin kullanımı ya da yasaklı bir maddenin ya da yönteminin sporcunun vücudunda saptanması' olarak tanımlıyor. Sporda dopinge bağlı ilk ölümün İngiliz bir bisikletçi'nin trimethyl aşırı dozuna bağlı olarak 1896'da bildirildiğini söylersem olayın hem tarihçesini ve hem de sporcu sağlığı açısından ne derece önemli olduğunu yansıtmış olurum sanırım. <br />
<br />
Genel olarak doping'in tarihçesine baktığımızda olay performans arttırıcı bir maddenin bulunması ve bunun kullanımını takiben bu maddeyi saptayan bir testin zaman içinde tanımlanması şeklinde gelişiyor. Örneğin halen en yaygın doping maddesi olan anabolik steroidlerin 1950'li yılların başından bu yana kullanıldığı bilinse de buna yönelik ilk güvenilir test yöntemi ancak 1974'de tanımlandı. IOC (uluslararası olimpiyat komitesi) ise bu türden maddeleri 1975'de kullanımı yasaklı ilaçlar listesine ekledi. Yine adını sıkça duyduğunuzu sandığım eritropoetin(EPO) 1990'lı yılların başlarından itibaren doping maddesi olarak kullanılsa da ilk kez 2000 Sidney Olimpiyatları'nda bunu saptayabilecek test yöntemleri kullanılmaya başlandı. <br />
<br />
Doping ve anti-doping savaşı aslında uzun süredir sürüyor ancak olayın uluslararası yasal bir zemin kazanması ve organize olarak dopingle mücadele 1999'da WADA'nın (Dünya Anti-Doping Ajansı) kurulması ile şekillendi. Günümüzde WADA her yıl başında yürürlüğe girecek bir yasaklı madde ve yöntemler listesi yayınlayarak konu ile ilgili tüm tarafları düzenli olarak bilgilendiriyor. Bu listeye WADA'nın resmi <a href="http://www.wada-ama.org/en"><strong>www.wada-ama.org/en</strong></a> sitesinden ulaşmak mümkün. Ayrıca ulusal doping kontrol merkezleri yoluyla bu listenin ulusal dildeki haline de ulaşılabiliyor (Örneğin Türkiye için. <a href="http://www.tdkm.hacettepe.edu.tr/"><strong>http://www.tdkm.hacettepe.edu.tr</strong></a> ) <br />
<br />
Burada sevindirici olan doping saptamaya yönelik hassas testlerin geliştirilme süresinin giderek kısalması sonucunda yukarıda verdiğim örneklerdeki dopingli maddelerin saptanamadığı 'kara pencereler'in giderek küçülmesi ve anti-doping savaşına medya ve toplumun giderek artan duyarlılığıdır. <br />
<br />
WADA bu listedeki maddelerin tıbbi bir gereklilik durumunda önceden bildirilmesi ve doktor raporları ile kanıtlanması ve kullanılacak maddenin miktar, süre gibi detaylarının bildirilmesi şartıyla kullanımlarına geçici süreler ile izin verebiliyor. Harry Kewell'ın durumu da buna uyuyor, yani alacağı ilaç önceden sağlık gerekçesiyle hekim raporuyla kanıtlanmış ve adı konuyla ilgili yasal kurumlara bildirilmiş ve onayı alınmış. Dolayısıyla böyle bir konuda 'Kewell'da yasal doping çıktı' gibi bir başlık en azından hoş ve etik değil diye düşünüyorum.<br />
<br />
Doping halen sporun en büyük sorunlarından biri. Sporcular başarmak ya da ödül kazanmak için, bazen diğer sporcuların da doping yaptığı düşündükleri için ya da arkadaş baskısı ile doping yapabiliyorlar. Gen dopingi de bu yasaklı yöntemler arasında ve bu konuya tıbbın ilgisi giderek artıyor, geniş katılımlı konferanslar düzenleniyor. Çünkü genetik faktörler başarılı bir sporcunun ortay çıkmasında belki de en önemli neden. Maalesef henüz bu tür bir dopinge karşı hassas bir test yok. Yani iş gene eğitime ve bilgilendirmeye kalıyor. Esas olan 'ne pahasına olursa olsun başarmak' diyen değil 'önce spor yapmak ve yarışmak diyen' gerçek sporcular yetiştirmeye çalışmak. Sporun parayla bu kadar iç içe olduğu bir dünyada bunun çok zor olduğunu biliyorum ama inanın bana savaş devam ediyor. Umarım dürüstlük kazanır. <br />
<br />
Spor için... Hepimiz için...M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-889282668358421922.post-78173441731507807692010-09-03T02:26:00.000-07:002011-01-06T02:29:04.620-08:00Aydın Örs ile Söyleşi (2008)Burada sayın Aydın Örs ile 2008 yılı içinde yapmış olduğum profesyonel sporda antrenörlük ve sağlık organizasyonu ile ilgili söyleşiyi paylaşmak istiyorum. Bu söyleşinin bir kısmı Acıbadem Sağlık Grubu'nun süreli yayını olan Güncel Sağlık Dergisinin Aralık 2008 sayısında 'Aydın Örs, başarının sırrını anlattı' başlığı ile yayınlanmıştır. Bu vesile ile Aydın Hoca'ya engin bilgi ve deneyimlerini paylaştığı için bir kez daha teşekkür ediyorum. <br />
<br />
HE: Aydın Hocam öncelikle bizimle konuşmayı kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. İzninizle okuyucuların bilgilerini tazelemesi açısından özgeçmişinizin ana hatlarını tekrarlayarak konuşmamıza başlamak istiyorum: 35 kez A Milli basketbol takımında oynadınız. 10 yıldan uzun süreli altyapı antrenörlüğü ve 20 yıla yakın A takım koçluğu yaptınız. Milli takım ile bir Avrupa 2.liği, Efes Pilsen ile 1 Koraç Kupası şampiyonluğu, yine Efes Pilsen ile 1 Avrupa Kulüpler Kupası 2. liği, Ümit Milli Takım ile 1. Avrupa 4. lüğü, Genç Milli takımlar ile 2 Balkan Şampiyonluğu, Efes Pilsen ve Fenerbahçe ile 6 kez Türkiye Basketbol Ligi Şampiyonluğu yaşadınız. <br />
<br />
HE: Hocam başarılı bir antrenörü ortaya çıkaran etmenler nelerdir?<br />
AÖ: Benim kendimce bir başarı modelim var. Bu modeli oluşturan faktörleri şöyle sıralayabilirim; <br />
Çalışacağım kulübün bir hedefi olmalıdır. Bu hedef her kulüp için değişir. Ancak benim açımdan önemli olan bu hedefin sıradışı olmasıdır. Ben bunu zor ancak imkansız olmayan hedefler olarak tanımlıyorum. <br />
İkinci aşama bu hedefe uygun ekibin oluşturulmasıdır. Bunu söylerken ekibin yeteneği ve donanımını kastediyorum. Buna uygun staff’ınız olmalı; basketbol geçmişi ve birikimi olan. Buna uygun iyi bir menajer olmalı; eğer seçme şansım varsa kendim seçmek isterim. Çünkü basketbolda seyahat organizasyonları, rakiplerin izlenmesi, hazırlık sürecinin organizasyonu ve oyuncuların sorunlarının çözülmesi gibi bir çok başka şeylerin de düzenlenmesi gerekli. Kondüsyoneriniz çok iyi olmalı. Sağlık ekibi de çok önemlidir; doktorun, fizyoterapist ve masörün uyumu ve bir ekip olmaları da çok önemliir. Aksi halde oyuncuya ekip içinden verilen farklı bilgiler sorunlar yaratabilir. Sağlık ekibi içinde beslenme ve psikoloji ile ilgili de düzenleme yapılmalı ve bu konunun uzmanları da ekip içinde olmalıdır. <br />
Plan ve programa önem verilmelidir. Bu zamanı iyi ve yararlı kullanmak açısından önemlidir.<br />
Takım içinde disiplin ve otorite mutlaka sağlanmalıdır. Burada katı kurallar koyup acımasız olmayı kast etmiyorum ancak belli ilke ve prensipleriniz olmalı ve bunların arkasında durmalısınız. <br />
<strong>Bir diğer önemli faktör de olağanüstü çalışmak. Olağanüstü ya da sıradışı hedefler için olağan çalışamazsınız. Burada özellikle verimli çalışmaktan bahsediyorum. Önemli olan antrenman süresi değil içeriğidir.</strong><br />
<br />
<strong>Benim üzerinde özenle durduğum faktörlerden biri de takım olma anlayışını yerleştirmektir.</strong> Sporcuların egoları vardır, belki sorunları vardır. Bunların takımın önüne geçmeden ortak hedef doğrultusunda birleştirilmesi gereklidir. Takım olmak için bireyler oyun içinde ve oyun dışında yardımlaşmalıdır. <strong>Burada başarıyı olduğu kadar başarısızlığı paylaşabilmek de önemlidir.</strong> Değişik karakter, yaş ve milliyette insanları bir araya getirmek zaman alır. Ancak iyi ve kötü olaylarla yüzleşerek ve belli şeyleri başararak takım olunur.<br />
<br />
Sonuncu faktör de asla vazgeçmemektir. Önünüze engeller koyarlar, hastalıklar ve sakatlıklar oluşur, yönetimle, basınla sorunlar yaşarsınız ve en yakınmalırınız bile ‘yeter! bunlarla neden uğraşıyorsun, bırak artık ‘ diyebilir. Ancak hedeften vazgeçmemek çok önemlidir. <br />
<br />
HE: Hocam bir sezonu, antrenman ve maçları nasıl planlarsınız?<br />
AÖ: Ben maçların başlama tarihinden 2 ay geriye giderek hazırlıkları planlarım. 8 haftalık bir hazırlık dönemi planlaması yaparım. Bunun ilk 3 haftası fizik kondüsyon ve fundemental çalışması ile geçer. Burada haftada 9-10 antrenman yaparak, ağırlık çalışması ve dayanıklılık çalışması ile hazırlanırız. Daha sonra toplu çalışmalar ve 3e 3, 4 e 4 çalışmalarla taktik çalışmaları yaparız. 4. haftadan itibaren hazırlık maçlarına başlar ve 10-15 arası hazırlık maçı planlayarak sezona hazır hale geliriz. <br />
<br />
HE: Göreve başladığınızda oyunculara ve takıma yönelik attığınız adımlar nelerdir?<br />
AÖ: Sezon başında mutlaka sporcuların sezon öncesi check-uplarının ve fiziksel testlerinin yapılması önemlidir. Sonuçlara göre bazı oyunculara özel antrenman, beslenme programları planlanmalıdır.Burada sağlık ekibine ve beslenme uzmanlarına çok iş düşer. <strong>Ben sezon öncesi ve sezon içi her oyuncuya haftalık programlarını veriririm. Çünkü sporcunun hayatını planlaması gerektiğine inanırım. </strong>Onların da ailesi, spor dışı yaşamları var ve ne zaman ne yapacaklarını bilmeleri gereklidir. Ayrıca malzeme ve kıyafet seçimi ve bunların uygun kullanımı da takım olma olgusunun bir parçasıdır: antrenman ve maç kıyafetlerinin ve seyahat kıyafetlerinin bir örnek olması gibi. Tabii bu staff için de geçerli. <br />
<br />
HE: Söz takım olma olgusuna gelmişken takımdaşlık duygusu yaratmada antrenörün rolü nedir?<br />
AÖ: Ben hiçbir zaman patronluk taslayan bir antrenör olmadım ancak hep prensiplerimin arkasında oldum. Burada önemli olan yetkileri paylaşmak ve staffda da takımdaşlık duygusu yaratmaktır. Onlara inisiyatif vermek ve yönetim sürecine ortak etmek çok önemlidir. Sporcularımla özel hayatta da diyaloğum vardır ve zengindir. En özel sırlarını benimle paylaşan sporcular olmuştur. Bunun için güven duygusu yaratmak çok önemlidir. Çünkü sporcu önce size güvenir, sonra staffa güvenir ve sonra da arkadaşlarına güvenir ve işte o zaman da takım olunur. <br />
<br />
HE: Hocam Hidayet Türkoğlu,Ufuk Sarıca, ve Mirsat Türkcan gibi pek çok yıldız sporcunun yetişmesinde büyük rolünüz var? Genç bir sporcu adayının bir yıldız olacağına nasıl karar verirsiniz? Onları nasıl yönlendirirsiniz? Bir sporcu hangi süreçlerin sonunda Hidayet Türkoğlu oluyor?<br />
AÖ: 10-12 yaşında Ufuk’u keşfettim dersem yalan söylemiş olurum. Ben eğitimlerde de hep söylerim’ altyapı antrenörü masada oturmamalı, gidip okullarda oyuncu araştırmalı’ diye. Yani oyuncu avcılığı yapmalı. <strong>Tabii ki oyuncuyu bulmak öncelikli hedef ancak bence öncelikli olan başka şeyler var: iyi basketbolcu öncelikle iyi sporcu olmalı ondan önce de iyi adam olmalı.</strong> İyi insan olmak aile terbiyesiyle de ilgilidir ama sizin yapacağınız şeyler de var. Sizin gözünüzün içine bakan birine bir çok şey öğretebilirsiniz.<br />
<br />
Küçük yaştaki sporculara oyunu öğretirken onlara önce bunun oyun olduğu öğretilmeli, çocuklar antrenmana gelirken ayakları geri geri gitmemeli. 8-10 yaşındaki çocuğa teknik taktik öğretmek yanlıştır öncelikle oyunun temeli öğretilmelidir. Bir süre sonra iyi çalışan oyuncular sırıtmaya başlar ve siz de yavaş yavaş onlara eğilmeye başlarsınız. Onlar için özel maçlar planlar ve özel antrenmanlar yaptırırsınız. <br />
<br />
HE: Peki hocam bahsettiğimiz sporcuların ortak özellikleri sizce neydi? Onları başarılı basketbolcu yapan nedir?<br />
AÖ: Tabii ki hepsi yetenekli ancak bu sporcuların çoğunda ortak özellik kazanma isteği, mücadele etme arzusu ve arkadaşını geçme dürtüsüne sahip olmaları. Yani bunlar hem yetenekli hem de kazanmak isteyen sporculardır. <br />
<br />
HE: Sizce bir antrenör kondüsyonerlerden yararlanmalı mıdır?<br />
AÖ: Bence iyi bir kondüsyoner gereklidir. Ben geçmişte atletlerle beraber çalıştım, ağırlık idmanlarına katıldım. Benim bu konuda özel bilgim var. Bu nedenle programı beraber saptarım ancak detayları tabii ki işin uzmanına bırakırım. Onlar oyuncu özelliklerine, antrenman dozu ve sayısına göre gerekli planlamaları yaparlar. <br />
<br />
HE: Sporcuların performans ve sorunlarını nasıl yönetirsiniz? Takım içi sorunlar ile baş etme konusunda yöntem ve önerileriniz nelerdir?<br />
AÖ: Sorunlu oyuncuyu yönetmek kolay değildir. <strong>Ancak önemli nokta sorunu ertelememek ve onun üzerine gitmektir. </strong>Sorunu görmemezliğe gelmek diğer oyuncuları da kaybetmeye neden olur ve ayrıca sorun bir dahaki sefere daha büyük olarak karşınıza gelir. <br />
<br />
HE: Aydın hocam sizce sporda sakatlıkların önlenmesinde antrenörün rolü nedir?<br />
AÖ: Bir antrenör sporcuyu bilinçlendirmeli: doğru beslenme, yeterli uyku ve özel hayat konusunda donatmalıdır. Bunlar daha çok altyapı sorunlarıdır ve orada halledilmelidir. Ayrıca antrenör sporcuyu sezon öncesinde ve sezon içinde çok iyi hazırlamalıdır. <br />
<br />
HE: Sağlık ekibinin sporda rolü nedir ve antrenörlerin sağlık ekibinden beklentileri nelerdir?<br />
AÖ: <strong>Sağlık organizasyonu da bir ekip işidir ve ekip tarafından yönetilmelidir.</strong> <strong>Burada da doğru organizasyon ve takım olmak önemlidir.</strong> Bir kere çok iyi bir doktorunuz olmalı, bu doktor bilgili ve hastanesinde sözü geçen bir doktor olmalıdır. Onun gözetiminde uygun ve gerekli konsültasyonlar planlanmalıdır. Burada Acıbadem Hastanesi ve Dr. Armağan Özel örneği çok önemlidir. Fenerbahçe Basketbol takımında çalışırken Dr. Armağan Özel’in şahsında Acıbadem Sağlık Grubu ile böyle çok başarlı bir süreç yaşamıştık. Tabii burada böyle bir yapıyı kuran ve yöneten Sayın Mehmet Ali Aydınlar’dan da bahsetmek ve onu da kutlamak gerekli. <br />
<br />
HE: Hocam Türkiye basketbolunda uzun ve başarılarla dolu bir geçmişiniz var geri dönüp baktığınızda Türk sporunda organizasyon ve sağlık altyapısı ile ilgili önerileriniz nelerdir?<br />
AÖ: Bence sağlık altyapısı, sporcu kalitesi, koçların yeterliliği ya da antrenman bilgi ve uygulamalarında bir eksiğimiz yok. <strong>Eksiğimizin finans ve pazarlama planlanmasında olduğunu düşünüyorum. Yani seyirci organizasyonu, sponsor gelirleri, medya ilişkileri, ürün gelirleri konsunda planlamalar yapılması lazım. </strong><br />
<br />
HE: Son olarak hem sağlık hem de sporla ilgili bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?<br />
AÖ: Tabii; Koraç kupasında oynarken grupta son maçlara geldik. Son maç öncesi Naumoski sakatlanmıştı ve kasıkta kas yırtığı vardı. Doktorumuz oynayamayacağını söyledi. Maç kritikti; kazanırsak grupta 1. olacak kaybedersek 3. olup elenecektik. Naumoski ile konuştum ve istersen Yunanistan’a takımla gelme dedim. Bizimle geldi ancak oynama şansı yoktu. Ben de kafamda onun olmadığını düşünerek hareket ediyordum.<strong> Çünkü benim için oyuncunun sağlığı herşeyden önemlidir.</strong> Maça başladık Ufuk 1 numara pozisyonunda oynuyor ve top getiriyordu. Bir ara 15 sayı geri düştük, ben dönüp Naumoski’ye baktım ancak yüzümde ‘tam da sakatlanacak zamanı buldun’ gibi bir ifade vardı herhalde. Biraz sonra Naumoski yanıma geldi ve oynamak istediğini söyledi. Ben 1-2 kez emin olup olmadığını sordum ve iyi hissetmiyorsa oynamamasını söyledim.İyi olduğu söyledi ve oyuna girdi. Oyunu havası değişti, o gün Naumoski hiç sayı atmadı ancak top getirdi ve takımın üzerindeki baskıyı aldı, asist yaptı. Biz maçı kazandık. <br />
<br />
HE: Hocam bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum.M.Hakan ERTÜRKhttp://www.blogger.com/profile/13024819250672774227noreply@blogger.com0